ÖZET

Arnavutlar Osmanlı’nın  balkanlara gelmesiyle İslamı ve Osmanlı yönetim ve geleneğini kabul etmiş ve büyük ölçüde hayat sistemi olarak benimsemiştir. Osmanlı toplumsal müesseseleri arnavut toplumunu yeniden canlandırmış ve bölgede söz sahibi kılmıştır. Esnaf teşkilatı tasavvuf anlayışıyla yoğurulmuş ve sonuç olarak toplumu maddı ve manevi açıdan canlı tutan hava yaratılmıştır. Bu bildiride osmanlı döneminde arnavut şehirlerinde oluşan bu esnaf teşkilatlarının tasavvufi hamuru ve toplumsal yansımaları sunulacaktır.

SUMMARY

With the arrival of the Osmans in the Balkans, the Albanians accepted the Islam and the Osmanic leadership and in a great extent had incorporated in their living system. The social Osmanic institutions had revived the Albanian society and had raised the social factor in the region as well. The Esnaf’s organization had been built with the mystical worldview and had created at the same time a physical and metaphysical atmosphere.

This notification will present the mystical sense and social reflections of Albanian  Esnafs in the Osmanic Period.

*    *    *

Balkan milletlerinin ve özellikle arnavut tarihinin aydınlanmasında ve daha doğru ve objektif bir şekilde sergilenmesinde önemli sorunlardan biri Osmanlı döneminde toplumu oluşturan mekanizmaların derunî araştırılmasıdır. Osmanlı devletinin çekilişinden itibaren sabit toplum ve yönetim kurma arayışları içerisinde olan arnavut toplumu bir monarşi ve katı komunist yönetiminin baskısı altında hayatiyetini devam ettirmiştir. Bu dönemde bilinçli olarak önceki dönemin tüm toplumsal araçları resmi tarih kurumları tarafından gerici, perspektifsiz ve yıkıcı paradigmaları ile gösterilmiştir. İyi amma bu yanlış ve gayet sübjektif yaklaşım beş asırlık bir tarihin, ki arnavutların dünya arenasında yer almaları açısından çok önemlidir[1], öğrenilememesine ve gün ışığına çıkamamasına sebep olmuştur. Bu beş asırlık dönemin içerisinde tabii ki iki taraftan da, sıkıntılar, yanlışlar mevcuttur, fakat onların doğru araştırılması objektif tarihi ortaya koyarak yeni perspektifler yaratabilecektir.

Osmanlı dönemine ait olan diğer tüm alanlarda olduğu gibi, Osmanlı döneminde arnavut bölgelerinde halkı maddi ve manevi açıdan canlı tutan esnaf ve tarikat müesseseleri de çok az araştırılmıştır.[2] Arnavut esnafını konu edınen araştırmalarda oldukça kısıtlıdır. XX. asrın başlarında sırp araştırmacıları M.V. Veselinovıç ve Jovan Haxhıvasıljeviç Kosova ve Makedonya bölgesinde faaliyet gösteren esnaf teşkilatlarını ve tarikatların faaliyetlerini etnoloji açısından araştırmışlardır. 1934 ve 1936 yıllarında İlo M. Qafzezi Arnavutluğun Voskopoya şehrinde esnafın teşkilatlanmasını ve faaliyetlerini “ Leka” dergisinde yayınladığı bir makalede sergilemeye çalışmıştır.[3] Bu konuda monografı şeklinde yazılmasına rağmen en kapsamlı çalışma Ziya Şkodra’nın “ Esnafet Shqıptare” (Arnavut Esnafı) isimli çalışmasıdır[4]

Osmanlı’nın arnavut topraklarına gelişinden son dönemlerine kadar esnaf teşkilatları tarikat ehli ve tekkelerle sıkı ilişkiler içerisinde olmuş ve iktisadi, sosyal ve geleneksel açıdan arnavut toplumunun gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Arnavutlarda esnaf-tarikat ilişkisi ve iki teşkilatın da birlikte arnavut toplumunu, toplumsal, ekonomik ve manevi açıdan kurup geliştirmelerinde birbirinden farklı özelliklere sahip üç dönemden geçmiştir.

1. Osmanlı öncül ve toplumsal organizmaların yerleşme dönemi– XIII-XV asırları içeren bu dönemde arnavutlar yeni bir oluşum içerisine girmektedirler. Bu dönemde arnavut toplumuna, toplumu sömürmek felsefesini içermeyen tam aksine ona manevi ve maddi yönde oturaklı bir sistem getiren, bir anlayış gelmektedir.

2. Osmanlı toplumsal sisteminin oturmuşluk dönemi– XVI-XVIII asırlarda idari ve onun yanısıra dini ve iktisadi sisteminin stabilize olduğu dönem. Arnavutlar bu dönemde kendisini dünya arenasına tanıtmışlardır. Osmanlı idari sistemi onlara en yüksek makamlara kadar çıkma imkanını vermiş ve sonuç olarak sadrazamlara kadar yükselen şahsiyetler çıkmıştır. Bu dönemde arnavut topraklarında idari sistemin yanısıra toplumsal organizmalarda teşkilatlanmıştır. Tekkeler, esnaflar kurulmuş ve faaliyetlerini imparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi devam ettirmişlerdir.

3. Osmanlı’nın Balkanlarda güçü zayıflamaya başladığı ve çekiliş dönemi– XIX.ve XX.asrın başları balkanlarda milli isyanların başlaması ve Avrupa’dan yeni gelen kapitalizm anlayışının eski derebey sistemini zorlama dönemidir. Bu anlayışın kıvılcımları arnavutlara da yansımıştır.

1. Osmanlı öncül ve toplumsal organizmaların yerleşme dönemi

Osmanlılar arnavut topraklarına yöneldikleri zamanlarda arnavutlara hristiyanlığı kabul etmiş fakat müessesevi açıdan henüz tam manasıyla oturtamamışlardı. Sonuç olarak mezhep ve hanedan kavgalarınını yol açtığı siyasî ve dînî bir kaos içerisindeydi. Osmanlı devletinin askerî yönün ötesinde  ideolojik planda İslam dininin düzenli, sistematik ve insan yapısına uygun din ve ideolojisi, birbirleriyle devamlı savaş  hali içerisinde  bulunan Hıristiyan gruplara yapıcı bir teolojik ve pragmatik alternatif sunmuştur. Malûm olduğu üzre her tarikatın temelinde insan nefsini terbiye etmek ve insan istidatlarına ve tabiatına uygun bir din anlayışı sunmak vardır. İnsanların yaratılışlarında kainatın bir sırrı olarak her ferd birbirinden farklı bir mizaca, fikre ve hissiyata sahip olarak yaratılmıştır. Her insanın kendi şahsiyeti içerisinde bağımsız bir alem teşkil ettiği gibi o aynı zamanda sosyalleşmeye muhtaç olan bir varlıktır. Yani insanı toplum dışı bir varlık olarak görmek veya düşünmek mümkün değildir.

İnsan kapasiteinin bu inceliğini çok iyi kavrayan değişik tasavvuf akımlarına mensup şahıslar bir yandan insan ferdiyetine diğer taraftan da sosyal yönüne gereken önemi vererek şahıs ve toplumlara uygun bir anlayış sunmuştur.

Manevi ve dini otoritenin doğru dürüst oturmamış, maddî organizmaların da genellikle baskı ve zorbalığa dayandığı, Roma imparatorluğu ve Sırp krallığından devamlı işkence gören arnavut toplumu, boş ve tenha yerlere [5] yerleşen gezginci dervişlerin sundukları sistemi büyük ölçüde tercih etmişlerdir. Osmanlılar bu bölgelere yerleşmeden önce seyyah dervişler gelip bir taraftan İslam’ı anlatmış diğer taraftan da adaletsizlik pençesi altında yaşayan topluluklara alışkın olmadıkları alternatif bir hoşgörü anlayışı sunmuşlardır, yani askeri fetih olmadan önce bir anlamda gönül fethi olmuştur. Osmanlı buraya geldiğinde yerli halk psikolojik olarak bu fethe hazır hale getirilmiştir.[6]

İslam adına gönülleri fetheden dervişlerin oynadıkları rolün önemini günümüzde dahi yol kavşaklarında bulunan tekkelerin varlığı ile açıklamak mümkündür.[7]

Arnavutlar’da İslâmiyet’in ilk tohumlarının tarîkatlar tarafından atılması, tasavvuf anlayışındaki derin insan sevgisi, yüksek hoşgörü ve karşılıksız hizmeti esas almalarından dolayıdır. Bu davranış siyâsî ve ideolojik depremler yaşayan halkın dikkatini çekmiştir. Genelde bütün tasavvuf akımları, ilkeleri itibariyle çok geniş ufuklu, insana sevgi ve saygıyı temel esas olarak almaktadırlar. Bu özellik ve tavırlar müslümanlarla hıristiyanlar arasında sevgi ve kaynaşma zemininin kurulmasında etkili olmuştur.[8]

Tekkelerin iktisadî ve sosyal alandaki faaliyetlerinde din, dil, ırk farkı gözetmemeleri halk tarafından epeyce rağbet görmelerine vesîle olmuştur. Dervişler, hangi dinin mensubu olursa olsun halkla karışıp kaynaşarak halk kitlelerini yönlendirmede önemli ölçüde başarılı olmuşlardır. Dervişlerin boş topraklarda kurdukları tekke ve zâviyelerin etrafında zamanla köyler oluşarak, buraları birer din, kültür ve sanat merkezleri haline gelmiştir. Genellikle bu tekke ve zâviyeler etrafında oluşan yerleşim birimleri kurucu dervişlerin adlarıyla veya Şeyhler Köyü[9], Dervişler Köyü[10], Tekke Mahallesi[11], Dedeköy[12] gibi isimlerle anılmaktadır. Bu bölgelerle ilgili bir nevi nüfus ve arazî istatistik defterleri olan tahrir defterlerinin verdiği bilgilere göre köylerde müslüman halkın yanı sıra gayrı müslimlerin de yerleşmesi ve zâviyelerdeki pek çok müridin Abdullah oğlu şeklinde kaydedilmiş olmasından dervişlerin arasında hıristiyanların da müslüman olarak müritler arasında yer aldığını göstermektedir.[13]

Faâliyetlerine bakıldığında bu şeyh ve dervişler sâdece derviş kimliği taşıyan din adamları değil, aynı zamanda toprağı işleyen, köy kuran, sanat ve ilim yapan şahıslar olarak da önümüze çıkmaktadırlar. Tekke ve zâviyelerin bu dönemlerdeki temel fonksiyonu boş topraklara yerleşip, ekip biçmek suretiyle buraları şenlendirmek, mamur etmek ve alınteriyle elde ettikleri bu mahsülü  etrafındakilere dağıtmaktı. Böylece sevgi, şefkat ve saygıdan mahrum kalan geniş halk kitlelerine Allah sevgisisine dayalı bir insan sevgisi ile insanların kalbini İslâma ve tasavvuf düşüncesine ısındırmaya çalışmışlardır.

Dervişlerin kitlelere yönelik bu fonksiyonunun dışında bir de doğrudan şahıslara yönelik tasavvufun temel hedeflerinden olan insanın mânevî terbiyesi vardır. Bu mânevî terbiye netîcesinde insanlar insanlık şuuruna varıp Yaratıcının istediği şekilde hayâtlarını sürdürmeye çalışacaklardır.

Zikrettiğimiz faktörlerin dışında XIII-XIV. asırda Balkanlarda hüküm süren Bizansın zayıflamasıyla ortaya çıkan otorite boşluğu, toplumsal kargaşa, yolsuzluk ve bir hayli anarşi olayların yaşanması da Osmanlının yerliler tarafından hoş kabul edilmesinde etkili olmuştur.  Bu kargaşa ve anarşi döneminde Arnavutların Slavların baskı ve yağmalarına maruz kalmaları Osmanlıyı bir kurtarıcı olarak görmelerine ve Osmanlı idaresini benimsemelerine vesîle olmuştur.

Yeryüzünde şehirler eski medeniyetler kadar eskidir. Bu sebeple eski İlir ve Pelazg medeniyetlerinin yerleşim yeri olan Balkanlar’da o dönemlerin şehir kalıntılarına tesâdüf edilmektedir.[14] Balkanlar’a değişik vesîlelerle mîlâttan sonraki ilk asırlardan îtibâren yerleşmeye başlayan Türkler de târihte medeniyet kuran ve eski çağlardan beri şehir hayâtı yaşayan milletlerden birisidir. Nitekim, Türklerin târih sahnesine çıktıkları coğrafyalarda yapılan arkeoloji araştırmalarında elde edilen kalıntılar bu iddiayı doğrulamaktadır.[15]

Malazgirt savaşından sonra Türkler’in kitleler hâlinde Anadolu’yu vatan tutmak maksadıyla gelmelerinden sonra yeni girdikleri İslâm dîninin tesîriyle zenginleştirdikleri şehir ve şehirli kültürlerini Anadoluya ve daha sonraları Osmanlı Devleti vasıtasıyla Balkanlar’a da taşımışlardır. Ayrıca Türkler Balkanlar’da karşılaştıkları yerel mîrası da ihmal etmemişlerdir. Bu sûretle Osmanlı’nın meydana getirdiği kültür ve medeniyet , daha önceki Türk kültür ve medeniyetlerinin, dünyânın en zengin kültürlerinin kaynaştığı topraklar üzerinde, yâni Balkanlarda, yeniden dünyâ çapında bir değerlendirilmesidir.[16]

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin gelişme sâhası hep batıya doğru olmuştur. Bizans’ın müttefiki olarak Rumeli’ye ayak basmalarından îtibâren sistemli bir iskân politikası yürütmeye başlayan Osmanlılar, fetihlerin genişlemesine paralel olarak tarîkat şeyhleri ve dervişleri, tüccarları ve san’at erbâbını kasaba ve köylere yerleştirerek, o kasaba ve köylerin fizîkî yapısını değiştirmiş ve o zamâna kadar iskân edilmemiş olan yerlerde yeni yerleşim birimleri kurmuşlardır.[17]

Osmanlı döneminde arnavut bölgelerinde  şehirleşme ve şehir halkı hakkında oldukça az inceleme yapılmıştır.[18] Fakat şu bir gerçektir ki Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya ve Arnavutluk’ta günümüzde bile birçok şehir Osmanlı-Türk şehir tipinin simgelerini taşımaktadır. Bu bölgelerde eski şehirlerin yeni rûh kazanmasında ve yeni şehirlerin kurulmasında tekkelerin, zâviyelerin ve orada barınan şeyh ve dervişlerin önemli ölçüde pay sâhibi oldukları Ömer Lütfi Barkan tarafından arşiv belgelerine dayanarak ortaya konulmuştur.[19]

Balkanlar’da ulaşım bakımından  ve ticâret için müsâit olan, verimli arâzîlerde kurulan zâviyeler etrâfında âileler ve aşîretler yerleşmiş veya yerleştirilmiş ve yeni köy ile şehirler oluşmaya başlamıştır. İnceliğin, kibarlığın, zerâfetin, nezâketin, insan sevgisinin, çalışmanın, hikmetin, sanatın merkezi olarak faâliyet gösteren bu zâviyeler dîni, rengi, düşüncesi, ırkı ne olursa olsun, insan denilen varlığı lâyıkıyla sevmek, hakkına saygı göstermek, hatâ ve kusurlarını hoşgörmek anlayışıyla insanın insanlara karşı olan sevgi bağının en belirgin şeklini temsîl etmişlerdir. Tekkelerin uyguladığı bu yöntem sâyesinde, birbirinden farklı toplumsal statülere sâhip olan topluluklar tekkelerin etrâfında toplanmıştır.[20]

Osmanlı döneminde arnavut bölgelerde şehirlerin kuruluşunda iki önemli husus göze çarpmaktadır:

1.Sivil toplum örgütü olarak tekkelerin kurulması, onların ahilik anlayışı içerisinde esnaf loncaları ile irtibatta olması ve sonuç olarak  atılan ilk şehirleşme tohumları ve

2.Devlet idâresinin yerleşmesiyle kurulan diğer dînî ve dünyevî yapılar, mescit, câmi, hamam, imâret, bezistan, vs..

Bu bölgelerde Osmanlı döneminde kurulan veya merkez hâline gelen şehirlerde birinci husus genelde önde gelmiş daha sonraları ise ikinci hususta belirtilen yapılar başgöstermeye başlamıştır. Mesela: Saraybosna, Üsküp, Kalkandelen, İlbasan, Yeni Pazar bunun en iyi örnekleridir.[21]

1455 yılının sayımına göre Trgovişte (Pazaryeri) ismini taşıyan Saraybosna’nın 59 hânesi vardı.[22] Daha önce de bahsettiğimiz gibi Saraybosna Ali Paşa Câmiinin hazîresinde XV. yüzyılın ikinci yarısına âit olan Aynî ve Şemsî Dede’nin mezar taşları vardır. Bu mezar taşları Bosna-Hersek’te gün ışığına çıkan en eski yazılı vesîkalarıdır.[23] Mezar taşları XV.yüzyılın ikinci yarısına yâni şehrin sâdece 59 hâneden ibâret olduğu döneme âittir. Bu iki mezar taşının mevcûdiyeti Saraybosna’da bir zâviyenin  bu dönemde faâliyet gösterdiğini göstermektedir. Saraybosna’nın merkez bir şehir hâline dönüşmesinde XV. yüzyılda kurulan zâviyelerin önemli rolü olduğunu anlatan ikinci bir belge İshakoğlu Îsâ Bey’in Vakfiyesi’dir. Bu Vakfiye Saraybosna’da kurulan Türk-İslâm mîmârî eserleri hakkında en eski yazılı belgedir.[24] Vakfiye’de Îsâ Bey’in Saray-ovasında üç oda, bir ahır, bir avludan oluşan bir zâviye kurduğu ifâde edilmektedir. Vakfiye’de yer alan ifâdelere göre zâviye fakirler, talebeler, seyyitler, gâziler ve yolculara barınak olarak hizmet etmek için kurulmuştur.[25]

Zikredilen zâviyeler etrâfında daha sonraları Bosna eyâletinin merkezi olan Saraybosna şehri ortaya çıkmıştır.

Başka bir örnek Saraybosna ile Vişegrad şehirleri arasında kurulan Rogatiça kasabasıdır. Eski ismi Vraçe olan bu yerleşim yeri Osmanlıların gelişiyle Îsâ Bey’in oğlu Mehmed Çelebî’nin isminden hareketle Çelebi-Pazarı ismini almıştır. 1489 yılında Mehmed Bey’in zeâmeti olan Rogatiça’nın 86 hânesi vardı. 86 hâneden sâdece iki tânesi müslümandı.[26] Bu bilgilerin verildiği defterde ilginç bir not yer almaktadır: “ Mezbûr Rogatiça pazarında Derviş Muslihuddin nâm kimesne zâviye bünyân idüp mütemekkin olup merhum Îsâ Bey oğlu Mehmed Çelebi’den  Srednji Luşnik nâm tarla verilmiş ki beş dönüm mikdâr yerdir, şimdiki halde tasarrufunda, âdet üzere öşür verir. Hâsıl 50”.[27]

Eğer zâviyenin kuruluş târihine bakılırsa Rogatiça’da 86 hâneden sâdece iki tânesi müslümandı. Bu dönemlerde kurulan zâviye mutlaka Rogatiça şehrinin islâmlaşması ve şehir hâline dönüşmesinde önemli ölçüde etkili olmuştur.

Bosna nehrinin kıyısında Saraybosna’dan 30 km. uzaklıkta bulunan Visoko şehrinin ilk çekirdeği zâviyenin kurulmasıyla atılmıştır. Bosna Sancakbeyi olan Ayas Bey XV.yüzyılda ilk dînî müessese olarak burada bir tekke inşâ etmiştir. Önceden hıristiyan olup sonradan İslâmı kabul eden Ayas Bey 1470-1475 ve 1483 yıllarında üç defâ Bosna Sancakbeyi görevinde bulunmuştur. 1477 yılın Vakfiyesine göre o Saraybosna’da bir câmi ve hamam, Visoko’da da bir hamam inşâ etmiştir.[28] Bu târihten sonra Ayas Bey Visoko’da bir tekkede inşâ ettirmiştir. 1489 yılının sayımında şöyle denilmektedir:” Nefs-i bazarda Merhûm Ayas Paşa’nın tekkesine vakf olunmuş bir tarla ve bir bostan vardır”.[29] Bu sayıma göre Visoko kasabası altı mahallede bulunan  221 hâneden  ve 33 evlenmemiş erkekten oluşmaktaydı. 221 hâneden 10 tânesi müslüman, kalan 211’i  hıristiyandı, müslümanların çoğu hıristiyan iken İslâmı kabul edenlerdendir, çünkü defterde baba isimleri hıristiyan olarak geçer.[30]

Ayas Bey’in Visoko’da inşâ ettirdiği tekke ise bu sayımdan önce olduğuna göre tekkenin yerli ahâlî tarafından İslâmın kabul edilmesinde ve yeni müslüman mahallelerin kurulmasında etkili olduğu söylenebilir.Zvornik (İzvornik) Srebrenica yol güzergâhında Orloviç köyünde XVI. yüzyılda kurulan Hamzavî tekkesi de bu köyün büyüyüp, yolcuların uğradığı önemli bir merkez hâline gelmesinde oldukça etkili olmuştur.[31]Zvornik şehrinde Zvornik Sancakbeyi Bahşî Bey XVI. yüzyılda bir zâviye kurmuş ve daha sonraları zâviyenin etrafında pazar, imâret, misâfirhâne inşâ edilmiştir. Zvornik şehrine gelen yolcu, talebe, fakir mutlaka zâviyeye uğrar, karnını doyurur, konaklar ve uğurlanırken eğer ihtiyâcı varsa yol harçlığı da verilirdi. Zâviye ve etraftaki binâların yıllık masrafları 1800 akçaydı.[32]Banya Luka’dan Travnik’e giden yolda bulunan Skender Vakuf kasabası XVII. yüzyılın ikinci yarısında Ali Dede İskender’in kurmuş olduğu zâviyenin etrâfında oluşmuştur. 1663 yılında Bosna sancağının merkezi Saraybosna’dan Banya Luka’ya taşındığında bu yol önem kazanmış ve bundan dolayı Ali Dede İskender bugün Skender Vakuf kasabasının bulunduğu yerde, yolcuların konaklayabileceği bir zâviye kurmuştur. İzvornik arşivinde bulunan bir belgede Ali Dede’nin 1078/1667-68 yıllarında zâviyeyi kurduğu ifâde edilmektedir.[33]Osmanlılar’ın Balkanlar’a geldiği ilk iki yüzyılda, tekke ve zâviyeler bâzı şehirlerin kuruluşunda pay sâhibi olduğu gibi, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da belirli şehirlerin merkez hâline dönüşmesine yardımcı olmuşlardır.XVIII. yüzyıla kadar genelde silâh ustalarının ve az sayıda nüfûsun yaşadığı Tetova (Kalkandelen) şehri[34] Harâbâtî Baba Tetova’daki Bektâşî tekkesine postnişin olmasından ve şehrin yöneticisi olan Koca Recep Bey’in tekkeye yardımcı binâlar ekleyerek bir külliye hâline getirmesinden sonra etraftaki şehirleri –Kırçova,Gostivar- de etkisi altına alacak bir merkez hâline dönüşmüştür.[35]

İştip, Ohri, Ustruga’da bulunan tekkeler de, XVIII. ve XIX. yüzyılda şeyhleri sâyesinde etraftaki şehirleri etkisi altına alan şehirlerdendir.[36]

2. Osmanlı toplumsal sisteminin oturmuşluk dönemi

İslam dini ve osmanlı devlet sisteminin XVI. yüzyılda tamamen oturmasıyla arnavutların sosyo-kulturel ve manevi hayatlarında bir dönüşüm olmuştur. Bu değişim kendi etkisini bölgenin esnaf teşkilatlanmalarında da göstermiştir. Böylece şehir ekonomisi, yani zanatçı üretimi ve malların dönüşümü genelde esnafların idaresi altına geçmiş oldu. Esnafların kurulması ve gelişmesi ile arnavut bölgelerindeki şehirlerin ekonomik değeri de büyümeye başlamıştır. Şehir kal’alarının dışında varoşlar’da kurulmaya başlamıştır. Varoşlar Üsküp, Priştine, Durs, Kruya (Akçahisar), Korça, Gyırokastra (Ergiri), Vlora (Avlonya) şehirlerde kurulmuştur.[37]

Şehirler aynı zamanda dönemin şartlarına uygun olarak pazarların, dükkanların ve atölyelerin kurulduğu merkezler olmuştur. [38]İşkodra’nın yanısıra İlbasan, Leja, Berat, Avlonya ve Üsküp’te XVI. yüzyıldan itibaren esnafların yoğunlaştığı merkezler haline gelişmiştir.[39] Şehirlerin gelişmesiyle değişik zanatlar da gelişmeye başlamıştır. Saraçlar, takkeciler, terziler, tabaklar, bıçakçılar, kılıçcılar, demirciler, semerciler, kuyumcular, kazazlar, boyacılar şehirlerin önemli zanatçılarıydı.[40] Arnavutluk Devlet Arşivindeki bir tabelaya gore İlbasan şehrinde mevcut olan zanatçılar şunlardı[41]:

Nr.   1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Zanat türü     Takkeciler Tabaklar Kazazlar Saraçlar Terziler Berberler Nalbantlar Bıçakçılar Kuyumcular Kürkçüler Demirciler Ekmekçiler Semerciler Kasaplar Kazancılar   Zanatçılar sayısı   36 34 27 27 21 17 15 14 13 13 12 10 8 7 4 müslüman     36 34 27 27 21 17 15 14 1 1 1 10 8 7 2 hıristiyan     – – – – – – – – 12 12 11 – – – 2 şehirli     31 31 27 27 21 17 14 14 12 12 11 10 7 6 4 köylü     5 3 – – – – 1 – 1 1 1 – 1 1 –

Osmanlı’nın diğer bölgelerinde olduğu gibi arnavut topraklarında da esnaflar ve ahi teşkilatları mevcuttu. Adı geçen tüm şehirlerde esnaflar kendi teşkilatlarını  Fütüvvetnâmeler’e uygun olarak esaslandırmış ve o esaslara göre  çalışma kaideleri, merasimler, adetler ve sohbetler tertiplenmiştir. Ahi prensipleri olarak bilinen elini açık tut, cömert ol;sofranı açık tut, açları doyur;kapını açık tut, misafirperver ol; gözünü bağlı tut, etrafında dönen dolapları görme; dilini bağlı tut, kötü söz söyleme, aniden sinirlenme, hırsla kalkan zararla oturur, sonradan pişman olma; belini bağlı tut, cinsî duygu ve düşüncelerine hakîm ol, kendini frenle, ilkeleri arnavut esnaf teşkilatlarına da yerleşmiş ve toplumda huzuru sağlamakta oldukça etkili olmuşlardır. Bir Pir’den öğrenilen sanat nesilden nesile ulaşırdı. O sanatı en iyi bilen ustaydı. Ustaların , kalfa, çırak ve yamak üzerindeki otoritesi kesindi. Yamak, Çırak, Kalfa belli bir seneyi doldurur, ustası tarafından, terfie layık bulunursa, Esnafın kolbaşı olan Yiğitbaşı da bunu tasdik ederse, bir üst dereceye merasimle terfi ederlerdi.[42]

İlbasan kuyumcular esnafının ustalığa terfi eden kuyumcu kalfanın terfisi münasebetiyle şöyle bir merasim düzenlenirdi: Merasim başlamadan önce usta olacak kalfanın işleri Esnaf Heyetine arz olunurdu, heyet eserleri tetkik eder, ve atlas bir torbaya koyup, ağzını bağlayarak mühürlerdi. Sonra usta, merasim mahalline doğru yürürdü. Bir yol gösterici, Es-selamu aleykum yâ ehl-i şeriat, daha sonra, Es-selamu aleykum yâ ehl-i tarikat, sonra Esselamu aleykum yâ ehl-i hakikat, ve sonnda , Esselamu aleykum yâ ehl-i marifet diye dört kapı selamlanır ve usta adayı tanıtılırdı. Usta adayı yaş ve kıdem sırasına göre ustaların ellerini öper, hayır dualarını alır, ve ölünceye kadar mesleğine şeref ve namusla çalışacağına dair Kur’an üzerine yemin ederdi. Sonra atlas torbada bulunan yaptığı işler torbadan çıkarılarak orada bulunanlara gösterilmeye başlanılır ve bir yandan  da  Huuuu… Pirimiz üstadımız…Nebi aşkına ve gelip geçen san’at erbabı ervahına aşk ile Huu... diye gülbank çekerdi.Kâhya, elini öpen usta adayının sağ omuzuna elini koyarak…. sabûr ol, hamûl ol, mütevekkil ol, haram yeme, haram içme, el ve eteğini temiz tut, koymadığın mala el uzatma, gördüğün iyiliği unutma, sana fenalık edeni affet, yürü Allah desteğin ola…, der.Daha sonra genç ustanın kulağına mesleğin sırları, sanatın esrarı fısıldanır ve beline kuşak bağlanır.[43]

Esnaf teşkilatları tamamen iktisadi bir yapılanma ve şehir ekonomisinin gelişmesini hedeflediğine rağmen şehirlerde manevî hayatın gelişmesinde de oldukça etkili olmuşlardır. Dini manevî müesseseler genelde esnaf teşkilatları tarafından finase edilirdi. Mesela: İlbasan esnafı bu şehirde bulunan Mevlevi ve Kadirî tekkelerin tüm masraflarını karşılardı, aynı zamanda Peçin şehrindeki camiye de gereken malzemeleri gönderirlerdi. Berat şehrinde ise kürkçülerin inşa ettikleri bir mescit ve bir zaviye mevcuttu.[44]

Arnavutlarda esnaf teşkilatları bektaşi, halveti, kadiri ve rifai tarikatlarıyla sıkı ilişkiler içerisindeydiler.  İlbasan şehrinde Tabaklar Mescidi yanında bulunan Tabaklar Tekkesi kadiri tekkesi olarak çalışmış ve doğrudan tabaklar esnafı tarafından finanse edilmiştir. Debre’de her yıl Hıdrellez için yapılan büyük fuarın organizasyonunu Debre ve İlbasan tekkelerinin ahi-kadiri şeyhleri ve dervişleri yapmıştır.[45]

Zikredilen örneklerin dışında Osmanlı dönemi boyunca arnavutlarda esnaf- tarikat ilişkisi devam etmiş ve birbirini desteklemiştir. İslam tasavvuf anlayışında mevcut olan insanı doğru algılama ilkeleri sosyal hayatın her hücresine yayılmış ve yapıcı bir hayat perspektifi sunmuştur. Bu perspektif XIX. asrın başlarına kadar sıkıntısız hayatiyetini devam ettirmiştir.

3. Osmanlı’nın Balkanlarda güçü zayıflamaya başladığı ve çekiliş dönemi

Dünyâda birçok alanda hızlı değişmelerin yaşandığı XIX. asra gelindiğinde devletin bütün gayreti kendini geçen Avrupa’yı sâdece sözde taklitten ibâretti. Gayretlerin büyük bir kısmı derdin tedâvî edilmesi için yeterli değildi. Osmanlı hükûmeti en basit isyanların bile üstüne gidememekte ve her an yeni bir krize yakalanmaktaydı. Devlet bünyesindeki muvâzenenin bozulmasının önemli sebeplerinden biri de Yeniçeriliğin kaldırılmasıdır. XVIII. ve XIX. asırda Osmanlı Devleti’nin merkezinde yaşanan bu gelişmeler büyük ölçüde Balkanlar’a da yansımıştır. Özellikle Balkanlar’ın İstanbul- Batı yol güzergahında olmasından dolayı ikisi arasında gidip gelen fikir, iktisat, siyâsî ve sosyal alışverişlerinden hissesini almıştır.

XVII. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’daki Otuzyıl savaşları, Osmanlılar’a karşı bir askerî müdahâleye engel olurken, yüzyılın ikinci yarısında uzun süren iki savaş – Venedik ve Avusturya- Bosna’da birçok sıkıntıya yol açmıştır. 1699’da Karlofça Antlaşmasından sonra Bosna Eyâleti’ne bağlı bâzı yerleşim birimleri kaybedilmişti. Macaristan, Slovenya, Hırvatistan ve Dalmaçya bölgelerinden Osmanlı askeri çekilince müslüman ahâlî de çekilmeye başladı. Bu bölgelerden çıkan müslüman muhâcirler Bosna Eyâleti’ne yerleştiler. Askerî planda vukû bulan bu değişmeler sosyal tabakalaşmada da bâzı değişikliklere yol açtı. Kaybedilen bölgelerden gelen yeniçeriler şehirlere yerleşerek nüfuz kazandılar. Şehir âyânı, askerî zümreler ve kapudanlar bu durumun daha  da ilerleyip ve güçlenmesine sebep oldular.[46]Bosna’daki âyan ve askerî zümreler merkezden ayrı hareket etmeye başlamış ve vergileri va’deleri gelmeden peşin olarak talep etme uygulamasını yerleştirmişlerdir. Bu uygulama XVIII. yüzyılın ortalarından îtibâren fakîr halkın ve müslüman köylülerin bir dizi isyânına sebep olmuştur.[47]

XIX. yüzyılın ilk yarısında, Napolyon’un Avrupa’daki ablukaları döneminde Bosna’dan geçen ticârî  yollar oldukça yoğun olarak kullanılmıştır.Şehirlerdeki müslüman tüccarlar özellikle pamuk ticâreti ile uğraşmışlardır.[48] Ancak reformlara karşı başgösteren genel hoşnutsuzluk giderek artmıştır. Bosna’nın en önemli merkezi olan Saraybosna’da halkla idâreciler arasında silâhlı çatışmaya varan ciddî  anlaşmazlıklar ortaya  çıkmıştır.[49]Reformlar ancak Ömer Paşa Latas’ın Bosna Vâlisi (1850-1851) olmasıyla uygulanmaya başlamıştır. Bosna’da ilk demiryolu 1872 yılında Banya Luka ile Novi arasında hizmete girmiştir. Aynı zamanda matbaa da açılmıştır.[50] Ticâret ve pazarlamanın gelişmesiyle küçük zanaatçılar çökmeye başlamıştır. 1878 yılında Bosna Avusturya İmparatorluğu tarafından işgal edildikten sonra iki ucun arasında kalmıştır. Bir taraftan asırlar önce benimseyip, uzun süre yaşadığı Osmanlı kültürü diğer taraftan da müslüman aristokratları kazanmak pahasına bol imkânlar dağıtan Avusturya hükümeti. Halk çekimser hareket etmiş ise de bu dönemde Bosna’da sosyal ve iktisâdî planda epeyce gelişmeler olmuştur.[51]

XVII. yüzyılın sonu ile XVIII. yüzyılın başından başlayarak Arnavutluk’ta merkezden ayrı hareket eden yerel birimler (paşalıklar) ortaya çıkmıştı. Bunlardan iki en önemlileri olan Yanya ve İşkodra Paşalıkları sadece Osmanlı Devletine karşı yönelen muhâlif hareketler değildir. Ancak, Osmanlı Devletinin özellikle Balkan kavimlerini yönetmekte kullandığı modelin iktisâdî, idârî ve siyâsî temelini oluşturan timar sisteminin çökmesi ile merkezî denetimin zayıflaması sonucu ortaya çıkan bir olgudur. XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde bu ve benzer durumları ortadan kaldırmak için yapılan reformlar, her ne kadar bölgenin doğrudan kontrölünü sağlamak amacına yönelik olsa da, Arnavut kabîleleri tarafından hüsn-i kabul görmemiştir. Tanzîmat’ın îlânı ile birlikte Osmanlı geleneksel devlet yapısının tasfiyesi sürecine karşı gelen Arnavutlar II. Abdülhamit’in yönetimine de büyük ölçüde karşı gelmiştir. Avusturya, İtalya, Rusya gibi güçlü devletler Arnavutluk üzerinde tesirlerini artırmak gâyesiyle bu isyancı hareketleri teşvik etmişlerdir.[52]

Özetle söyleyecek olursak Balkanlar’da  XIX. yüzyıl iktisâdî ve sosyal açıdan hem bir bunalım, hem de Osmanlı Devleti’nin dağılma habercisi ve millî devletlerin kurulma dönemi olarak nitelendirilebilir. Bu iktisadi çöküş esnaf teşkilatının da zayıflamasına sebep olmuştur. Avrupa ülkelerinden yeni olarak gelen kapitalist iktisat sistemi ve organizasyonu arnavutlar tarafından da benimsenmiş ve eski sistemi bastırmaya başlamıştır. Osmanlı’nın çekilişiyle bölgede kurulan yeni devletler tarafından çoğunluğu müslüman olan arnavutlara baskılar ve işkenceler yapılmıştır. Bu işkencelere dayanamayan esnaflar ve asil aileler genelde Türkiye’ye göç etmişlerdir. Göç sonucu hem esnaf anlayışında hem de tasavvufi teşkilatlanmada bozulmalar ve yıpranmalar meydana gelmiştir.

KAYNAKÇA

ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul 1992.

BALİÇ,Smail, Kultura Boşnjaka, Wien 1973.

BARKAN, Ömer Lutfı, Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler, Vakıflar Dergisi, sy.II, Ankara 1964, s.279-353.

BİRGE, John Kingsley, Bektaşilik Tarihi, çev. Reha Çamuroğlu, İstanbul 1991.

FİLİPOVİÇ, Nedim, Princ Musa i Şejh Bedreddin, Sarajevo 1971.

HANDZIÇ, Adem, O formiranju nekih gradskih naselja u Bosni y XVI stoljeçu (uloga drzave ı vakaufa), Prilozi za Orijentalnu Filologıju, XXV, Sarajevo 1977.

HANDZİC, Mehmed, İslamizacija Bosne i Hercegovine, Sarajevo 1940.

İZETİ,Metin, Balkanlar’da Tasavvuf, İstanbul 2004.

KREŞEVLJAKOVİÇ,Hamdija, Kapetanije u Bosni i Hercegovini, Sarajevo 1954.

MUJEZİNOVİÇ, M, İslamska Epigrafika u Bosni i Hercegovini I, Sarajevo 1974.

OKİÇ, Tayyib, Bir tenkidin tenkidi, A.Ü.I.F.D., sy. II, Ankara 1953, s.221-255.

ÖGEL, Bahaettin, İslamiyetten önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1994.

PALİKRUŞEVA, G. Ve TOMOVSKI, K., Les Tekkes eu Macedoıne aux XVIII et XIX siecle, Anti del secondo congresso internazıonale di arte Turcha, (26-29 Septembre 1963- Venezia), İnstitut Universitario Orientale, Napoli 1965, s. 205-227.

SKENDİ, Stavro, The Albanian Natıonal Awakening 1878-1920, Princeton, New Jersey 1967.

STOJANOVSKI, Aleksandar, Uşte neşto za rodot Ohrizade i za starite gradbi na İmaret vo Ohrid, Glasnik na INI, XVI, 1, Skopje 1972.

ŞABANOVİÇ, Hazim, Teritorıjalno şirenje i gradevni razvoj Sarajeva u XVI  stoljeçu, Radovi ANU BıH, XXVI, Sarajevo 1965.

ŞKODRA, Ziya, Esnafet Shqiptare, Tırana 1973.

VESELİNOVİÇ, M.V., Pogled Kroz Kosovo, Beograd 1895.

VLORA, Eqrem bey, Kujtime1885-1925, Tirana 2003.


[1] Çok önemlidir diyorum çünkü Osmanlı döneminde arnavutlar türklerin yanında Osmanlı devletinin en üst makamlarına kadar ulaşmışlardır. Osmanlı devletinin kendi halkına sağlayabildiği tüm benifisyonlar arnavutlar tarafından kullanılmıştır. Daha geniş bkz: Vlora, Eqrem Bej, Kujtıme 1885-1925, Tirana 2003.

[2] Arnavutlarda tasavvuf ve tarikatlarla ilgili araştırmalar için bkz. İzeti, Metin, Balkanlarda Tasavvuf, İstanbul  2004.

[3] Buna benzer makaleler değişik dergilerde, V. Papakostea, A. Heçiu, V. Papahaxhı, E. Kurilla, G. Valentini tarafından da yaınlanmıştır.

[4] Zija  Şkodranın çalışması Arnavutlukta komunizm döneminin en ateşli yıllarında yazıldığından dolayı oldukça ideolojik ve komunizm doktrinli bir çalışmadır, ancak ilk defa esnaflar konusunda arnavutlar tarafından yapılan bir çalışma olma nedeniyle önem arz etmektedir. Şkodra, Ziya, Esnafet Shqipare, Tirana 1973

[5] Barkan, Ömer Lutfi, “ Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, sy.II, Ankara 1964, s.279-353.

[6] Birge John Kingsley, Bektaşilik Tarihi, çev. Reha Çamuroglu, stanbul 1991ö s. 57; Okiç Tayyib, “ Bir Tenkidin  TenkidiA.Ü.İ.F.D., sy. II, Ankara 1953, s. 221-255.

[7] Bu tekkelerin büyük bir bölümü komunist döneminde değişik bahanelerle yıkılmış ise de bazıları yine ayakta kalabilmiştir. Meselâ: Kalkandelen Harabati Baba Tekkesi, Mostar Blagay Tekkesi, Kanatlar Bektaşî Tekkesi,Ustruga Halvetî Tekkesi,Yakova Bektâşî Tekkesi, Kruya Bektâşî Tekkesi vs.. Balkanlarda müslümanların dinî, sosyal ve kültürel yaşayış tarzını incelediğimizde tasavvufî motiflerin belirgin şekilde bulunması, çoğu ailede tarîkat anlayış ve geleneğinin devam ettiğini göstermektedir. Bkz. Palikruşeva,G. ve Tomovski,K., Les Tekkes eu Macedoine aux XVIII et XIX siecle, Anti del secondo congresso internazionale di arte Turcha, (26-29 Septembre 1963- Venezia), İnstitut Universitario Orientale, Napoli 1965, s.205.

[8] Bunun yanısıra yeni feth edilen topraklarda, hristiyan halkın Osmanlı idaresiyle uyum sağlamasında tasavvuf akımların kaynaştırıcılık görevi de yapmışlardır.Bkz. Handziç Mehmed, İslâmizacija Bosne I Hercegovine, İslâmska Dioniçka Ştamparija, Posebno İzdanje, Sarajevo 1940, s.15.

[9] Makedonya’nın Gostivar şehrinden 5 km. Uzaklıkta Vardar nehrinin kaynadığı yerdir. Bugünkü ismi Vrutok’tur, içinde ise eski ismini “Şeyhler” taşıyan bir mahalle vardır.

[10] Pirlepe’den birkaç kilometre uzaklıkta bir köy.

[11] Kalkandelen Harabati Baba Bektâşî Tekkesi civarındaki mahalle.

[12] Makedonya Radoviş şehrinden 7 km uzaklıkta bir köy. Türkler bu köyü 1955 yılında boşatıp Türkiye’ye göç ettikten sonra köye yerleşen hıristiyan ahali bu köyün ismini değiştirmiş ve Radanya ismini vermiştir.

[13] Barkan, Ö.L., a.g.m. s.303.

[14] Handziç, A. “ O formiranju nekih gradskih naselja u Bosni u XVI stoljeçu (uloga drzave I vakufa)”, Prilozi za Orijentalnu Filologiju XXV, Sarajevo 1977, s.133.

[15] Ögel, Bahâettin, İslâmiyetten Önce Türk Kültür Târihi. Ankara 1994, s. 1-4.

[16] Aslanapa, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul 1992, s. VIII.

[17] Barkan, Ö.L., “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler. İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviyeler”, Vakıflar Dergisi, Ankara 1942, s. 279-280.

[18] Bu konudaki literature sâdece birkaç makâleden ibârettir. Meselâ: Handziç, A., “ O formiranju nekih gradskih naselja u Bosni u XVI stoljeçu (uloga drzave I vakufa), Prilozi za Orijentalnu Filologıju XXV, Sarajevo 1927; Şabanoviç, Hazim, “ Teritorijalno şirenje I gradevni razvoj Sarajeva u XVI stoljeçuRadovi ANU BiH, knj. XXVI, Odeljenje istorijsko-filoloşkih nauka, knj.9, Sarajevo 1965; Handziç A.,” Tuzla I njena okolina u XVI vijeku”,Svjetlost, Sarajevo 1975.

[19] Bkz. Barkan, Ö.L., a. g.m.

[20] Filipoviç, Nedim, Princ Musa I Şeyh Bedreddin, Sarajevo 1971, s.298.

[21] Bkz. Şabanoviç, H., “ Teritorijalno şirenje I gradevni razvoj Sarajeva u XVI stoljeçu, Radovi ANU BiH, knj.XXVI, knj. 9, Sarajevo 1965, s. 29.

[22] Şabanoviç, Hazim, Krajişte İsa Bega İshakoviça- Zbornik katastarski popis iz 1455 godine, izdanje Orijentalnog İnstituta, Sarajevo 1964, s.14.

[23] Mujezinoviç, M., İslamska Epigrafika u Bosni I Hercegovini I, Sarajevo 1974, s.404-405.

[24] Şabanoviç, Hazim, “ Dvije najstarije vakufname u Bosni”,Prilozi za Orijentalnu Filologıju, II,  Sarajevo 1952, s.28.

[25] Şabanoviç, Hazim, a.g.m. s. 29. Îsâ Bey 1457 yılında Sultanın emriyle Saraybosna’da Hünkâr Câmîini (Careva Dzamija) inşâ ettirmiştir. Fakat bu câmî devlet bütçesinden inşâ edildiğinden dolayı Îsâ Bey’in Vakfiye’sinde zikredilmemiştir. Bkz. Handziç, Adem, “ O Ulozi Dervişa u Formiranju Gradskih Naselja u Bosni u XV stoljeçu” Prilozi za Orijentalnu Filologiju, XXXI, Sarajevo 1981, s. 172.

[26] İstanbul Başbakanlık Arşivi  tapu Defteri, No. 24, Fotokopi Orijentalni İnstitut Sarajevo No. 258.

[27] İstanbul Başbakanlık Arşivi, Tapu Defteri, No. 24, Fotokopi No. 259.

[28] Şabanoviç, Hazim,” II Vakufnama Bosanskog Sandzakbega Ajaz Bega sina Abduhajja za njegove zaduzbine u Sarajevu I Visoku, Dvije najstarije Vakufname” Prilozi za Orijentalnu Filologıju, II, s.29-37.

[29] Aynı yer.

[30] Hıristiyanların önemli bir Pazar yeri olan Visoko 30-40 evden oluşan  6 mahalleden oluşmaktaydı:

-Dobraşin oğlu İvan’ın Mahallesi: 36 hıristiyan evi ve 5 müslüman evi. Müslüman âileleri şunlardı: Bogçil’in oğlu İlyas, Stavre’nin oğlu İskender, Radin’in oğlu İsmaili Müslüman Şirmerd ve Pavle’nin oğlu İvan.

-Radin’in oğlu Luka’nın Mahallesi: 41 hıristiyan evi ve 3 müslüman evi. Müslüman evleri: Bojidar’ın oğlu Hamza, Bojidar’ın oğlu Mihovil ve kardeşi Ali.

-Vukosal’ın oğlu Bolyas’ın Mahallesi: 29 hıristiyan evi ve 1 müslüman evi. Bekar olan müslüman Milaşin’in oğlu Yûsuf’tur.

-Bojan’ın Mahallesi: 39 hıristiyan evi ve 2 müslüman evi. Müslüman olanlar: Hoşkadem ve Karagöz âileleridir.

-Dobrosav’ın Mahallesi: 33 hıristiyan evi ve 2 müslüman. Müslüman olanlar: Radin’in oğlu Ali, Atmaca, Kasap Yûsuf ve Milyoşin oğlu Karagöz.

-Nenad’ın Mahallesi: 33 hıristiyan evi ve 3 müslüman. Müslüman olanlar: İbrâhim, Radin’in oğlu Kasap İlyas, Bolvadin’in oğlu Karaca, Svetko’nun oğlu Alagöz, Deyanın oğlu Karagçz ve İskender.

Defterde verilen bilgilerden anlaşıldığına gore bütün mahallelerde müslüman olanlar vardır. 1. ve 2. mahallede yaşayanların arasında iki âile reîsi islâmı kabûl ettikten sonra da eski hıristiyan isimleriyle zikredildiği görülmektedir. Bkz. İstanbul Başbakanlık Arşivi, Tapu Defteri, No.24, Fotokopi No. 27-30.

[31] Handziç, Adem, “ Jedan savremeni dokumenat o Şeyhu Hamzi iz OrloviçaPrilozi za Orijentalnu Filologıju, XVIII-XIX, Sarajevo 1973, s. 211.

[32] Handziç, Adem, Tuzla I njena Okolina, Sarajevo 1975, s. 63.

[33] Handziç, Adem, “ O formiranju nekih gradskih naselja u Bosni u XVI stoljeçu”, Prilozi za Orijentalnu Filologiju XXV, 1975, s.147.

[34] 1668 yılında Tetova’da 320 müslüman âilesi ve 106 hıristiyan âilesi vardı. Bkz. Turski Dokumenti za İstorijata na Makedonskiot Narod. Opşiren Popisen Defter No 4 (1668-69) red. Metodija Sokolovski, Aleksandar Stojanoski, Arhiv na Makedonıja, Skopje 1971, s.41.

[35] Vishko, Ali, a.g.e. s.51.

[36] Stojanovski, Aleksandar, “ Uşte neşto za rodot Ohrizade I za starite gradbi ni “İmâret” vo Ohrid”, Glasnik na INI, XVI/1, Skopje 1972. s. 97-103; Sokolovski, Metodija, Ştip I Ştipsko vo tekot na XVI vek, İstorija, X-2, Skopje 1974.

[37] Veselinoviç, M.V., Pogled Kroz Kosovo, Beograd 1895, s.10.

[38] XVI. asrın ilk bölümlerine ait bir evraka göre İşkodra’da yan yana sıralanmış dört dükkandan ve balıkçılar pazarından bahsedilmektedir. Arnavutluk Devlet Arşivi, karışık fon, dosya 49.

[39] Venedikli bir seyatçının kaydettiğine göre 1570 yılında İlbasan zengin bir ticaret ve manevi merkez idi. O şehrin surları ve içinde mevcut olan değirmenler, deri pazarları ve iki kervansarayın bulunduğunu ifade etmektedir. O aynı zamanda önemli bir manevi merkez halini de almıştır. Bkz. Sanudo M., Rapporti della Republıca Veneta coı Slavi Meridionali, Yugoslavya Tarih Arşivi, VI,254, Zagreb.

[40] Daha geniş için bkz. Şkodra Ziya, Esnafet Shqiptare, Tirana 1974, s.36.

[41] Arrnavutluk Devlet Arşivi tarih fonu,Nr. 70600-70700 arası.

[42] Arnavutlarda esnafların teşkilatlanması ve çalışmaları ile ilgili bkz. Şkodra Ziya, a.g.e., s. 100-130.

[43] Arnavutluk  Tarih Arşivi, evrak nr.5164, s.468.

[44] Şkodra, Ziya, İslami dhe İnstitucıonı Esnafor ne Shqiperine Etnike, Feja, Kultura dhe Tradita İslame Nder Shqıptaret, Prishtine1995, s. 139.

[45] İzeti, Metini, Balkanlar’da Tasavvuf, İstanbul 2004, s. 209.

[46] Kreşevljakoviç Hamdija, Kapetanije u Bosni I Hercegovini, Sarajevo 1954, s.72; a.mlf., Çengiç Beyleri: Osmanlı Devrinde Bosna-Hersek Feodalizmi Hakkında Bir Etüd, çev. İsmâil Eren, İstanbul 1960.

[47] Popoviç V., Agrarno Pitanje u Bosni I Hercegovini I turski neredi za vreme reforme Abdu’l-Medzida (1839-1861), Beograd 1943, s.55 vd.

[48] Suçeska A.,” Seljaçke Bune U Bosni U XVII I XVIII Stoljeçu”, Godişnjak druştva İstoriçara BiH, Sarajevo1969, s.163-205.

[49] 1831 yılında bâzı yenilikleri uygulamaya koymak ve orduyu yeniden sistematize etmek girişimleri, Hüseyin Kapudan Gradaşçeviç’in liderliğinde Bosnalı müslüman âyânın bir ayaklanmasını doğurmuştur.Bkz. Kreşevljakoviç, a.g.e. s.81.

[50] Baliç Smail, Kultura Boşnjaka, Wien 1973, s.48.

[51] Skariç V., ve diğerleri, Bosna I Hercegovina pod austrougarskom upravom, Srpski narod u XIX veku, Beograd 1938, s. 20 vd.

[52] Daha geniş için bkz. Skendi Stavro, The Albanian National Awakening 1878-1920, Princeton, New Jersey, 1967.