ÖZET
Balkanlar, Osmanlı Devleti öncesinde Anadolu’dan gelen alperen-dervişlere ev sahipliği yapmıştır. Ayvaz Dedeler, Küçük-Büyük Abdallar, Derviş İsmail’ler gibi birçok “Horasan Ereni” Balkanlar’ın fethinin öncüsü olmuştur. Bu horasan erenlerinden birisi de Sarı Saltık’tır. Sarı Saltık Balkanlar’da sevilen, barışçıl, fetihçi, bir alperendir. Sarı Saltık’ın Balkanlar’ın yedi ülkesinde makamı bulunmaktadır. Bu makamlardan birisi de Arnavutluk-Kruja’da yer almaktadır.
Halk tarafından ziyaret edilen ve kutsal kabul edilen türbe, makam, ziyaretgâh yerleri insanların inandıklarını uygulama alanlarıdır. Arnavutluk-Kruja’daki dağda yer alan Sarı Saltık Makamı, Kruja’nın merkezine yakın yerde bulunan Sarı Saltık Ziyaretgâh’ı Arnavutluk ve diğer ülkelerin yoğun olarak ziyaret ettikleri mekanlardır. Bu mekanlara farklı dine ve inanışa sahip insanlar ziyarete gelmekte ve kendi inançlarına uygun olan ritüellerini gerçekleştirmektedirler.
Makalenin giriş kısmında, Arnavutluk-Kruja’da Sarı Saltık’ın Makamı’nın bulunması ile ilgili genel yazılı kaynaklara yer verilmiştir. Makale, halkbilimi alan çalışmasının “Yönlendirilmiş Röportaj ve Gözlem Tekniği” ile birlikte, kaynak kişilerin alanda aktardıkları bilgileri anlatıcı, dinleyici ve ortamın bütün olarak değerlendirilmesi kapsamında “Performans İcra Yöntemi”ne göre yorumlanmıştır. Bu şekilde yazılı kaynaklar, sözlü kaynaklarla desteklenmiştir. Makalede Sarı Saltık ile ilgili Kruja’da yer alan efsane, menkabe, inanış ve ritüeller gibi ürünler halkbilimi yöntem ve metodlarıyla aktarılmıştır. Makalenin devamında, Sarı Saltık’ın Makamı’nda ve Ayak İzi Ziyaretgâh’ında gerçekleştirilen inanca bağlı ritüeller verilmiştir. Kaynak kişiler tarafından aktarılan olaylar, Sarı Saltık’ın diğer ülkelerdeki makamlarında gerçekleştirilen benzer örneklerle pekiştirilmiştir. Bu makalenin sonucunda, Kruja halkı tarafından ‘evliya’ olarak tavsif edilen Sarı Saltık’ın, makamları vasıtasıyla unutulmadığı, yaşatılmaya devam edildiği gözlemlenmiştir. Kruja halkının Sarı Saltık’a duydukları inanç karşılığında yaptıkları ritüeller, halkın dinleri ile buluşmalarına bir köprü olduğu görülmüştür. Bu kapsamda Sarı Saltık etrafında gelişen inanç ve ritüeller hakkında aktarılan bilgiler, Kruja’nın kültürüne zengin bir birikim sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Sarı Saltık, Arnavutluk-Kruja, makam, inanç, ritüel.
GİRİŞ
Balkanlar, Osmanlı Devleti öncesinde Anadolu’dan gelen alperen-dervişlere ev sahipliği yapmıştır. Ayvaz Dedeler, Küçük-Büyük Abdallar, Derviş İsmail’ler gibi birçok “Horasan Ereni” Balkanlar’ın fethinin öncüsü olmuştur. Bu horasan erenlerinden birisi de Sarı Saltık’tır.
Sarı Saltık Saltıknâme’de geçen kayıtlara göre Balkanlar, Afrika, Orta Asya kıtalarına fetihler gerçekleştirmiştir. Sarı Saltık’ın geniş fetih politikası sebebiyle, Ebu’l Hayr-ı Rûmî Sarı Saltık’ın hayatını ve gazalarını içeren Saltıknâme’yi yedi yılda tamamlayabilmiştir. Sarı Saltık’ın halk arasında evliyâullahtan birisi olarak bilinmesinden ötürü yaşarken gezdiği yerlerdeki kerâmetleri ve ölümünden sonra da gösterdiği kerâmetleri çeşitlidir. Sarı Saltık fethettiği yerlerdeki beylerin kendi tabutunu istemeleri ile ilgili kavgaya düşmemeleri için vefatından önce oğullarına vasiyet eder. Bu vasiyet Saltıknâme’de Sarı Saltık’ın ifadesine göre: “Ben giderim! Siz beni yıkayıp, kefenleyin. Alıp mumumun yanına götürün. Çevredeki beyler sizden benim ölümü isterler. Birer tabut hazırlayın. Bir gece dursun, adamlarına verin. Ben o tabutlarda görüneyim. Benim tabutumu her yere koyun. Sizler de koydukları zaman görürsünüz. Beni on iki yere götürecekler. Her bir tabutta görünürüm.” Bu ifadelere bağlı olarak Saltıknâme’nin devamında Sarı Saltık’ın tabutunu alan ülkeler; Eski Baba, Tatar Hanı, Eflak Meliki, Boğdan, Rus, Üngürüs, Leh, Çeh, Bosin, Berevati, Tuna Baba, Frengistan olarak geçmektedir (Demir ve Erdem, 2013: 621-622).
Bu ülkelerin içerisinde Arnavutluk yer almamaktadır. Ancak Michael Kiel; Sarı Saltık’ın, fethettiği yerlere yaptığı hizmetlerden ötürü halkın onun adına sonradan makam, türbe oluşturduğunu, Saltuknâme’ye göre başlıcalarının; Kalliakra (Bulgaristan), Babadağı (Romanya), Blagay (Hersek), Ohri (Makedonya), Kruya (Akçahisar / Arnavutluk), Rumelifeneri (İstanbul), Babaeski (Edirne), Bor (Niğde), Diyarbakır, Tunceli ve İznik gibi merkezlerde pek çok türbe veya makamının bulunduğunu ifade etmektedir (Kiel, 2009: 149).
Yaptığımız doktora tezi “Sarı Saltık’ın Balkanlar’daki Makamları Etrafında Oluşan Folklorik Unsurlar” kapsamında Balkanlar’da Sarı Saltık’ın önceki yıllarda derlenen makamlarını araştırmaya alan çalışmasına çıktık. Sarı Saltık’ın önceden derlenen çalışmalarda yer alan makamlarından birisi de Arnavutluk-Kruja olarak geçmektedir. Alan çalışmasında Arnavutluk-Kruja’da günümüzde yoğun şekilde devam eden Sarı Saltık inanışlarını gözlemledik. Bununla birlikte Arnavutluk-Kruja’daki Sarı Saltık makamının ve ayak izinin Alexandre Degrand1 tarafından yapılan alan çalışması sonucunda yazılı şekilde ortaya konulduğunu belirledik (Degrand, 1901: 236-243).
W. Hasluck2 Degrand’ı kaynak göstererek Sarı Saltık makamı olarak Kruja’ya, çalışmalarında yer vermiştir (Hasluck, 2013: 68-69). Hasan Kaleşi3 kendisinin derlediği bilgiler ile Degrand’ın derlediği bilgileri birlikte vererek Sarı Saltık’ın Balkanlar’ın diğer ülkelerinde yer alan makamları gibi Arnavutluk-Kruja’da da bir makamının olduğunu ifade etmiştir (Kaleşhi, 1967: 50-54). Kaleşhi bu dağın şimdi Sarı Saltık’ın Dağı olarak anıldığını öncelerde Sen Spircon (Haz. Spircon) olarak anıldığını ifade etmektedir. Kaleşhi, Z.M.Harapi adlı bir şahsın 1933 yılında derlediği söylentiler ile 1901 yılında Degrand’ın bastığı kitaptaki söylentilerin aynı olduğunu ifade etmektedir (Kaleşhi, 1967:54) Degrand Sarı Saltık ile ilgili aşağıda aktarılan efsanenin ayrıntılı kısımlarını kısaltmıştır. İki şahısın da çevirisini incelediğimiz zaman ayrıntıların az olduğu kanaatine vararak Degrand’daki eksik kısımları çalışmamıza eklemeye çalıştık. Hasluck, Kaleşi, M. Kiel’in diğer çalışmaları4 dışında, Tayip Okiç Sarı Saltık’a Ait Bir Fetva makalesi5, F. Babinger Sarı Saltık Dede maddesi6, Ahmet Yaşar Ocak Popüler İslâm’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü Sarı Saltık kitabı7, Necati Demir Sarı Saltık Gazi kitabı8 gibi kaynaklarda Sarı Saltık’ın makam veya türbelerinin içerisinde Arnavutluk-Kruja’nın da yer aldığı ifade edilmektedir.
Arnavutluk-Kruja’da Anılan Sarı Saltık ve Bilinen Kerametleri
“Kruya, kabri olduğuna inanılan Sarı Saltuk Dede kültü etrafında odaklanan bir Bektaşî tarikat merkezi olarak önem kazandı. XIX. yüzyılda Arnavut milliyetçiliğinin ortaya çıkışıyla birlikte bir direniş ve millî kimliğin sembolü haline geldi. 835’te (1431-32) Osmanlılar’ın yaptığı Arnavutluk tahririnde kasabanın adı Akçahisar şeklinde geçmektedir.” (Kiel, 2002: 293-294)
Arnavutluk Sünniler ve Bektaşiler olmak üzere, her biri özel temsilciler tarafından yönetilen iki topluluktan oluşmuştur. Dünyanın en güçlü Bektaşi topluluğu Arnavutluk Bektaşileri’dir. (Popovic, 1995 :18-19).9 Arnavutluk dünyada Bektaşi Tarikatı’nın merkezi olarak bilinmektedir. Arnavutluk’un Berat10, Tiran, Kruja gibi bölgelerinde Bektaşilik yaygındır ve Bektaşi Tarikatı’nı temsil eden mekanları halkın yaptığı inanç ve ritüellerle yoğun şekilde kullanılmaktadır.
M. Kiel, Sarı Saltık’ın Arnavutluk-Kruja’daki Makamı ile ilgili 1583 tarihli bir kayıtta uzun bir notun varlığından söz eder. Kayıtta “Sarı Saltık Makamı’na giden yolun tamirinde görevlendirilen Müslüman cemaatten” bahsedildiğini, Müslüman sivillerin sayısının (tamirciler dahil), 81 haneye yükseldiğini nakleder. Notun devamında:
“Akcahisar tağında Sarı Saltık makamı olub etraf-i vilayetinden ziyaretine adamlar gelüb rah-ı mezbür ziyade şa’h ve düşvar olub ziyarete gelenler zahmet çekerler imiş işbu on nefer kimesne ki ekseri kadimden müsellemzadelerdir mezbür yolı gereği gibi düzüb ve harab oldukça ta’mir ve termim etmeğe mültezim olmağın mademki iltizamları mucibince eda-i hizmet edeler öşürlerin verdiklerinden sonra sair avariz-i divaniye ve tekalif-i örfiyeden mu’af ve müsellem olmak üzere defter-i atikde mukayyed olmağın halya defter-i cedid-i sultaniye dahi vech-i meşruh üzere kayıd olundı.” yer almıştır. (Kiel, 2000: 40-41)
Bu bilgilere göre 1583 yılında Sarı Saltık’ın makamına ziyaretlerin gerçekleştirildiği görülmektedir. Buna ek olarak Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sarı Saltık’ı Anma kapsamında törenlerin yapıldığı geçmektedir. Seyahatname’nin ‘Ergiri halkının diğer kötü gelenekleri başlığında’: “Bunlar düğünlerde, Hızır Günü’nde, Nevruz-ı Harezmşahi’de, Kasım günlerinde, Sarı Saltık günlerinde ve iki bayramda tamamen altınlı giyeceklere gömülüp kırmızı içkileri içip bütün güneş parçası dilberler ile aşıkları el ele verip kafir töresi gibi kuç kucağ olup horoz tepip kuşak kuşağa yapışıp hora tepme semaı ederler. Bu da bir kötü şeydir ki çirkin törendir, ama böyle göregelmişler, bunu da ayıplamazız.” olarak geçmektedir. (Evliya Çelebi, 2011c: 8/656). XVII. yy.’da Sarı Saltık’ın anılmaya devam ettiği bildirilmektedir.
Yapılan alan çalışması ile Arnavutluk’un Kruja bölgesinde Bektaşilerin yoğun olarak yaşadıkları gözlemlenilmiştir. Kruja’da halk arasında Sarı Saltık; Hacı Bektaş-i Veli tarafından Balkanlar’ı fethetme ile vazifeli derviş ve asker olarak tanınır. Bu sebeple Kruja halkı Sarı Saltık’ı Bektaşi olarak tanımakta ve sahip çıkmaktadır. Arnavutluk-Kruja’da özellikle yerli halk Sarı Saltık’a olan saygısını, ilgisini ziyaretlerle devam ettirmektedir. Sarı Saltık ile ilgili anlatılan efsane, menkabe, inanışlar halkın dilindedir. Balkanlar’daki; Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerde günümüzde Sarı Saltık’ın adını duyan, bilen insan sayısı azdır. Ancak Arnavutluk ve çevresinde Sarı Saltık ile ilgili menkabelerin, efsanelerin, inanışların aktarımı nesilden nesile sağlanılmaktadır.
Jules Alexandre Theodore Degrand halk arasında derleme yaparak 1901 yılında yayımladığı “Souvenirs de la Haute-Albanie” adlı eserinde kendi ifadesiyle Sarı Saltık hakkındaki ‘legende’ yani ‘efsaneyi’ şu şekilde aktarır:
“Kruja’da yaşayan bir hristiyan prens varmış. Bu kişi bütün prenslerden daha güçlüymüş. Ancak onun gücü, korkunç bir ejderha çıkana kadarmış. Bu ejderha dağın tepesinde bir mağarada yaşıyormuş. Geceleri burada uyur, gündüzleri kilisenin yığınları içinde duruyormuş. Onun ataklarından korunmak için her gün bir insanı ejderhanın yemesi için götürürlermiş. Onu öldürmek için çok uğraşmışlar ama öldürememişlerdir.
Bir gün Kruja’ya nur yüzlü, sakalları göğsüne kadar inmiş, tahta kılıcı ve selvi ağacından yapılmış sopası olan, yaşlı bir derviş gelmiş. Kahvehaneye girmiş ve mütevazi şekilde bir kenara oturmuş. Kimse ona dikkat etmemiş. Orda bulunanlar dehşet halindelermiş. Ejderhaya yemek götürme sırası prensin kızına gelmiş. Ejderhaya yemek götürmeye giden geri gelmiyormuş.
Ertesi sabah yaşlı adam, yalnız başına yol alır. Yolda gözlerinde yaşlarla genç kızla karşılaşır. Ona “Kızım benim neden ağlıyorsun?” der. Kız ona ejderhanın hikayesini anlatır ve ejderhaya gitmek istemediğini söyler. Prens halka sözünden dolayı, kızını ejderhaya göndermek zorunda kalır. Onu kurban eder. Kız da dönenler geri gelmediği için kendinin kurban olacağını bilir. Yaşlı adam kıza: “Korkma kızım, seni terk etmeyeceğim. Ben de seninle geleceğim.”der. Kız hıçkırarak ve inleyerek dervişi takip eder. Biraz yürüdükten sonra dururlar. Yaşlı derviş kıza: “Benim kafam bit ile dolu. Çok rahatsızım. Beni bu sıkıntıdan kurtarır mısın?”der. O kız gönülsüzce bu işe başlar. Bu sürede uykuya dalan derviş yanağına düşen gözyaşı ile uyanır. Ona: “Ağlama. Yolumuza devam edelim.”der. Dağın tepesine fazla gecikmeden ulaşırlar. Canavarın gürültülü soluğu, her yeri pörsüten sıcaklığı ile nefessiz kalan kız, susuzluktan şikayet eder. Yaşlı adam kayanın tarafından bir delik açar. O kayadan su fışkırır. Susuzluklarını giderdikten sonra ilerlemeye devam ederler. Ejderha ise onları beklemektedir. Yaşlı adamın ayakları dizlerine kadar kayanın içine batmıştır. Kayalıklar ise bu batmadan dolayı düzleşmiştir. Derviş kıza arkasında durmasını söyler. Canavar onu fark ettiğinde onu üç defa kendisine çekmeye başlar. Ama onları alamaz. Kaya onları kelepçeli gibi tutmuştur. Derviş: “Bu olay ileride efsane olarak anlatılacaktır.”der. Tahta kılıcını çıkarır ve canavarın peşine düşer. Ejderhanın yedi başını ve yedi dil parçasını kesip cebine koyar. Halkın söylemine göre derviş ejderhayı öldürmeyip kuyruğundan tutarak kuzeye fırlatmıştır. Böyle bir efsaneyi halk inkar etmemektedir. Canavarı öldürmek zordur. Bu yüzden canavarı fırlatmasını normal görmektedirler. Bu sebeple bu hayvanın düştüğü yere de Lesh (Türkçe’de gebermiş hayvanların kokusu, pislik) demektedirler.
Bu iyilikten sonra herkes yaşlı adam ve kız ile şehre girer. Canavarın öldürülmesini duyan halk çok sevinir. Kız babasına nasıl kurtulduğunu anlatır. Prens kızını kurtaran kişinin bunu ispatlaması halinde kızını ona vereceğini söyler. Kızı kurtardığını iddia edenler canavarı öldürdüklerini söylerler ama delil gösteremezler. Kız, babasının yanında üç elma ile bekler. Kız, onu kurtaran doğru kişiyi görünce elmayı ona verecektir. Prens şehirde yabancı olup olmadığını sorar. Yaşlı, sessiz adamın kahvahanede oturduğunu söylerler. Onu şatoya götürürler. Onun böyle bir iş yapamayacağını söylerler ve gülerler. Prenses onu görünce birinci ve ikinci elmayı verir. Elmayı dervişin eline verdiğinde kız “İşte benim kurtarıcım” der. Yaşlı adam da elindeki ejderhanın parçalarını gösterir. Ancak kız ile evlenmek istemez. Derviş prense: “Biz dervişler kadın almayız, evlenmeyiz, ne görücü usülüyle ne kendi isteğimizle; kızını ve servetini koru, senden sadece ejderhanın mağarasında yaşamayı ve her gün bana yemek getirmeni istiyorum.” der.
Prens: “Yeminim olsun. Ama şu gebermiş ejderhanın leşinden bizi kurtardığın zaman, çünkü kokusu tüm şehrimizi sardı.” der. İhtiyar mağaraya gider, kılıcıyla yere vurdu ve neredeyse dağın tamamı ikiye bölünecek kadar bir çukur açar ve ejderhayı oraya gömer. Sonra birkaç yıl orada yaşar. Kimseye zararı olmamasına rağmen özellikle Prensin çevresindekileri korku sarmaya başlar. Prens’e: “Bu ihtiyar, bir tahta kılıçla ejderhayı öldürebildiyse, dağı bölebildiyse, hepimizin kökünü kazıyabilir, her zaman başımızın üstünde, Tanrı aşkına başımızdan çekin!”derler.
Her gün yemeğini götürmekle görevli adam, bir gece ağlayarak dervişe bir karpuz götürür ve: “Kaçabildiğin yere kaç. Seni öldürmeye gelmek istiyorlar.” der. Bölmek için bıçağını karpuza koyan derviş: “Sana bunu hatıra olarak bırakıyorum!”der ve ansızın bir katırın üzerinde görüür. Ovadan ovaya atlaya atlaya bir dağın tepesine varır ve katırı bırakır. Dört adımla Corfuz’a varır. İlk adımı Kruya’ya yakın yerde, ikincisini Shah’ta, üçüncüsünü Durrıs’ta atar. Bu yerlerde birer tekke inşa edilmiştir. Büyük bir saygı mevzuudur. Korfu’da öldüğü söylenir.
Bu efsanenin devamındaki diğer anlatıda; Kruyalılar Sarı Saltık için, Pirew’de Hacı Bektaşi’nin yanında yetişen bir derviş olduğunu ve çoban olarak hizmet ettiğini söylerler. Bir gün hocası ona dedi ki ‘Haydi, Saldık saldım seni’. O zamandan beri Saldık, Saldım ismi sarı saçlarından ötürü Sarı Saldık veya Sarı Saltık olarak değiştirimiştir.
Sarı Saldik’in macerası -Haza Kitap Vilayetname Şerif Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli (k.s.)-olarak parşeman kağıdının üzerinde yazılı eski ve nadir yazarı belli olmayan bir eserde –geçer. Bu yazarın kitabına göre Sarı Saldik bir bektaşi çobanıydı. Bektaş Sarı Saldik’e özgürlüğü ile birlikte tahtadan bir kılıcı da armağan etmişti. Sari Saldik Anadolu’daki tekkeyi başka bir dervişe bırakıp başka bir derviş ile yola koyulur. Seccadesi ile Karadeniz üzerinden geçerek Avrupa’nın kıyısına varır ve Rumeli’ye doğru ilerler. Bu diyarları dolaşır. Her yerde mucizeler göstererek yerli halkı Müslüman yapar. Dobrusha’ya (Dobruca) varır ve Kelfra11 adı verilen bir şatoya varır. Orada ayak ve el izlerini bırakır. O ülkeyi üzen ejderha ile karşılaşır. Ona yolculukta eşlik eden arkadası susadığını söyleyince kayaya delik açar ve kayadan denize dökülen bir su çıkar. Canavar ile karşılaşmak için geldiğinde ona verilen kılıcı unuttuğu için içi içini yer. Hacı Bektaş’ın Sarı Saltık’a yardım için gönderdiği melek Hacı Bektaş’a Sarı Saltık’ın durumu anlatır. Hacı Bektaş ona kılıcını gönderir. Sarı Saltık mucizevi kılıcı aldığı zaman ejderhanın parçalarını denize atar.
Sarı Saltık Hacı Bektaş’ı Pirev’de ziyaret edip Kelfra’ya tekrar döner. Sonunun geldiğini anladığı zaman dervişlerini toplar ve onlara şunu söyler: “Ben öldüğüm zaman bu odaya kırk tabut yerleştirin. Beni bunlardan hiçbirinin içerisine koymayın.”der. Öldükten hemen sonra dervişler onun istediği gibi yaparlar ve geri çekilirler. Ertesi gün onlara büyük bir sürpriz olur. .Sarı Saltık tabutların her birisinde yatıyordur. Kral’ın bu mucizeden haberi olur ve bu kırk tabutu inceler. Sarı Saltık tabutlardan birinde elini kıpırdatınca Kral şu sonucu çıkarır: “Hayatı boyunca bu mucizeleri yapan kişi öldükten sonra da mucizelerine devam eder. Bu sadece ceset olamaz. Onun mucizeleri öldükten sonra da devam edecektir.” der (Degrand, 1901: 236-241).
Arnavutluk Kruja’da halkın dilinde anlatılan, bilinen Sarı Saltık ile ilgili derlediğimiz bilgiler genel olarak bizi aynı efsaneye, menkabeye ulaştırmaktadır.
Günümüzde halk arasında Sarı Saltık ile ilgili aktarılan menkabeler, efsaneler şu şekildedir:
“Sarı Saltık’ın iki makamı Komünizm zamanı 1967’den 1990’lı yıllara kadar gizli ziyaret edildi. İnsanlar Sarı Saltık’a gitmeye devam ettiler, gitmeyi aksatmadılar. Çünkü Kruja’nın çoğu Bektaşi’dir. Bektaşiler geleneklerine, ayinlerine bağlıdırlar. Sarı Saltık’ın lakabının da ‘Sarı’ olmasının sebeplerinden birisi de, sara hastalığına şifaya vesile olmasındandır. Ayrıca halk Sarı Saltık’a ‘Sahib-i Karadat-Keramet Sahibi, Keramet Gerçekleştiren’ demektedir. Sarı Saltık’ın buraya 17 Mayıs 1325’te geldiği geçmektedir. Çok araştırma yaptım ve bu alanda burada benden daha iyisi yoktur. Bilinen burada dört ismi vardır: Mehmet Barbara, Mehmet Buhari, Şerif Hızır, İsmail.
Arnavut bir yazara göre, Sarı Saltık çok isim kullanmaz. Sarı Saltık Balkanlara geldiği zaman halkın çoğu Hristiyandı. Sarı Saltık’ın Müslüman olduğunu gizlemek için ismini sakladığını söyler. Sarı Saltık’ın kaldığı yer Kruja’nın en tepesiydi, dağın tepesiydi. Dağda mağara var, duyduğumuz kadarıyla orada kalırmış. Çok fazla kerameti vardır. En önemlisi ejderha olayıdır. Sarı Saltık ejderhayı yendikten sonra Prens’ten dağda yaşamak için izin ister ve dağda yaşar. Ancak sonradan ortaya çıkan kötü niyetleri Sarı Saltık anlar ve dağa vurur. Vurduğu yerden hala su akıyor denir. Atına biner ve tepeden uçup, gider. Önceden ayak bastığı yerlerdeki izlerden bulunanlar vardı. Sarı Saltık, Durres12 denilen yerde denize seccadesini serer ve Anadolu’ya geçer.13
Sarı Saltık, Hacı Bektaş’ın dervişidir. Balkanlara İslami yaymak için gelmiştir. İlk olarak Korfu Adası’na gitmiştir. Sonrasında Arnavutluk’a gelmiştir. Kruja Dağı-Blagaj-Bulgaristan-Romanya-Anadolu olmak üzere yedi ülkeyi gezmiştir. Amaç iyiliklerin fethidir, savaş değildir. Bu yüzden Sarı Saltık çok keramet gösterir. Hayatı hakkında çok bilgi yoktur. En çok bilgi Evliya Çelebi’dedir. Evliya Çelebi rüyasında bir gün, Sarı Saltık’ı görür ve Sarı Saltık ona: “Niye beni hala ziyarete gelmedin? Makamıma gelip, niye dua etmedin? ”der. Evliya Çelebi de: “Seni nereden bileyim? ”der. Sarı Saltık ona yerini bildirir ve Çelebi ziyarete gider. Evliya Çelebi onu apaçık görmüştür. Ruhu, kalbi temiz insanlar açıkça evliyaları görürler. Ayette dediği gibi, ‘Nereye dönersek dönelim Allah’ın vechi oradadır.’14
“Sarı Saltık Kruja’ya gelmiş ve dağda bulunan ejderhayı öldürmüştür. Ejderhayı öldürdüğü yer su kaynağı olmuştur. Bu yüzden bu bölgeye “Kruja” denilmiştir. Kruja’nın anlamı “su kaynağı”dır. Bu eski Arnavutların anlattıkları bir efsanedir.15–16
“Sarı Saltuk Kruja’ya 14. yy’da gelmiştir. Dağda ejderha vardır. Sarı Saltık halkı ejderhadan kurtarmak için ejderha ile savaşır. Efsaneye göre ejderha hergün bir insan yiyormuş ve ejderhanın üç başı varmış. Sarı Saltık efsaneye göre, bu başların hepsini tek tek kesmiş. Ejderhanın başından akan kanlar nehir gibi dağdan aşağıya doğru akmaya başlamış. Halk arasında o nehrin günümüzde hala aktığına inanılmaktadır.”17
“Bektaşi Tekke’sinde vazifeliydim. İslam’da on iki tarikat vardır. Her on iki tarikatın kabul ettiği İslam misyoneridir. Sarı Saltık İslam’ın ve Balkanlar’ın misyoneriydi. Korfu, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, İsveç, Hindistan gibi, ülkelerde makamları bulunmaktadır. Gerçekte nerede yattığı ise bilinmemektedir. Hacı Bektaş-ı Veli tarafından vazifeli gönderilmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli de birçok yere fethe gitmiştir. Seyyiddir. Ahmed Yesevi de onların baş hocasıdır. Ahmed Yesevi Hazretleri, Sarı Saltık’ı fethe göndermeden önce ona: “Rahip kılığına girerek tebliğ vazifeni yap.” demiştir. Çünkü 1395 yılında Balkanlar’da Ortodoks inancı yaygındı. Merkezi İstanbul’du. Sarı Saltık’ın vazifesi bu yüzden daha zordu. Sarı Saltık da, zamana ve mekâna göre temsiliyetini ve vazifesini yaptı. Sarı Saltık duyduğum kadarıyla 1287-1325 yılları arasında Arnavutluk ’da bulunmuştur. Sarı Saltık bilinen efsaneye göre, dağdaki makamından atıyla uçarak Kruja’dan ayrılmıştır. Bununla alakalı farklı efsaneler bulunmaktadır. Sarı Saltık’ın yeniçeri olabileceğini de düşünüyoruz. Ayrıca giderken yerine iki derviş bırakmıştır. Halk arasında bilinen Küçük Abdal ve Büyük Abdal’dır. Küçük Abdal’ın kabri bilinmektedir ancak Büyük Abdal’ın kabri Komünizm zamanı yıkılmıştır.”18
“Dedelerimizin Sarı Saltık ile ilgili anlattıkları bir efsane vardır. Sarı Saltık Kruja’ya geldiği zaman küçük bir kızla tanışmış. Yedi kafalı bir ejderha her gün bir insan yiyormuş. Sıra o küçük kıza gelmiş. Sarı Saltık o kızı ejderhadan kurtarmıştır. Bu olaydan sonra halk arasında Sarı Saltık iyi, kahraman insan olarak bilinmiştir. Kızın kurtarıldığı o tepelik kısımdan yılın bir günü -zamanı bilinmemektedir- ışık gelmekteymiş.”19
Bu efsanenin ana temasının aynı olduğu bazı motiflerin farklılaştığı bir diğer efsane örneği de Bosna-Hersek Blagaj’da20 aktarılmaktadır. “Eski zamanda Blagaj’daki mağarada kocaman ve korkunç bir ejderha yaşamaktaymış. Her yıl oranın halkı kendisine yemesi için genç bir kız veriyormuş. Sıra o zamanın Hersek Kralı olan Stephane’nin kızı olan Milica’ya gelmiş. Sarı Saltık sıranın bu kıza geldiğini duymuş. Şehrin altından mağaranın oraya çıkan bir geçiş vardır. Sarı Saltık o kızı buradan kurtarmaya gider. Sarı Saltık kızı görünce aşık olur ve bu aşktan ona mucizevi bir güç gelir. Kızı ejderhadan kurtarır ve ejderha ile savaşır. Ejderhanın kuyruğu savaşırken mağaranın duvarlarına çarpar ve duvarlar yıkılır. Sarı Saltık, ejderhayı yener. Sarı Saltık’ın cesaretinden dolayı Kral kızını, Sarı Saltuk’a verir. Sarı Saltık da evlenir. Sarı Saltık halk arasıda kahraman olarak bilinir (Robert Michel, 1909: 61-62).21
Aktarılan bu efsanede Sarı Saltık kız ile evlenmiştir. Arnavutluk-Kruja’da aktarılan efsanede ise Sarı Saltık kız ile evlenmemiştir. Blagaj’daki bu efsaneyi halktan derlediğimiz zaman yukarıdaki aktarılanlarla benzer bilgilerin olduğunu kaydettik. Ancak bu konu ile ilgili ayrıntılı bir anlatım ile karşılaşmadık.
Sarı Saltık ile ilgili önemli kaynaklardan birisi de Evliya Çelebi Seyâhat-nâmesi’dir. Evliya Çelebi Sarı Saltık’ın makamlarını gezerek Sarı Saltık hakkında bahsettiği hadiseler ile çalışmamızı pekiştirmiştir. Evliya Çelebi Seyahatname’de Sarı Saltık ile ilgili ejderha olayını iki yerde zikreder. Arnavutluk-Kruja’da aktarılan ejderha olayı, Seyahat-name’de yer alan Bulgaristan-Kaliakra’daki olaya göre farklı motiflerle aktarılmıştır.
Bulgaristan-Kaliakra’da zikredilen, “Keliğra Sultan yani Sarı Saltık Sultan Tekkesi’nin anlatılması başlığında: “Bu kutlu tekkenin yapılış sebebi odur ki (—) tarihinde bizzat Muhammed Hacı Bektaş-ı Veli Yesevi şehrinde Türk-i Türkan Hoca Ahmed Yesevi’den fakirlik cihazını kabul edip Rum (Anadolu) diyarında post sahibi olmaya izinli ve yetkili olup 370 fukara ve bu Keliğra Sultan bütün fukaralara ser-ceşme (şeyh) olup Hacı Bektaş-ı Veli ile Anadolu’da Orhan Gazi’ye gelip Bursa fethinden sonra Hacı Bektaş, Keliğra Sultan’ı 70 fukarasıyla Moskof, Leh (Polonya), Çek ve Dobruca diyarlarına gönderip Rum erenleri olmaya izin verip; “Dobruca’da bir böcek vardır, onu öldürüp Allah’ın kullarını şerrinden kurtar” diye Hacı Bektaş, Keliğra Sultan’ın eline bir tahta kılıc, bir seccade, davul, kudüm, sancak, bayrak, def ve nakkare verir. Keliğra Dede, Sinop Kalesi’ne gelir. İnsanların gözleri önünde yetmiş nefer fukarasıyla postlarını deniz üzerine döşeyip; “Ya Hayyu ya Kayyum” isimlerini çekerek, def ve kudümlerini çalarak bir günde Rum tarafında Kırım ülkesine, oradan Moskof illerinde Heşdek taifesini ve Leh ülkesinde Libka taifesini tamamen İslam ile şereflendirip kıyafet değiştirerek Leh diyarında Daniska İskelesi’nde İsveti Nikola adlı yani Sarı Saltık isimli bir patrik ve sapkın inançlı rahiple dostluk kurar. O Sarı Saltık’ı kati edip pis leşini gizleyerek nice zaman ibadethanesinden çıkmayıp; “Ben Sarı Saltık’ım” diye nice bin adamı gizlice Hz. Muhammed dinine davet edip İslam ile şereflendirirdi. Nice zaman bu hal ile Sarı Saltık adıyla seyahat etti. Kendileri de tabii olarak sarışın olduğundan Şeyh Ahmed Yesevi Hazretleri kendilerine Saltık Bay namıyla künye vermişler idi. Ama mübarek isimleri Muhammed Buhari’dir. Daha sonra seyahat ile “Pir er vardı” yani Pravadi Kalesi’ne gelip yerleştiğinden “Bir er vardı”dan bozma Pravadi Kalesi derler. Orada def ve kudümünu çalarak Dobruca Kralıyla buluştuğunda kötü işli sapık Kral: “Ey Sarı Saltık! Eğer sende keramet varsa benim ülkemde bir ejderha ortaya çıktı. Karadeniz kıyısında bir yalçın kaya içinde kendisine yuva edinip halkımı ve insanlarımı yedi. Dünyada iki ciğerköşem kızlarıma şans çekilişi düştü. Ejdere gıda olması icin Dobruca ovasında büyük bir direğe kızlarımı bağlamışız. Öğle vakti olunca gelip yese gerek, ama bu ejdere bir çare eyle” diye Dobruca Kralı rica edince Sarı Saltık Sultan; “İmdi Kral, Muhammed dinini hak bilip İslam ile şereflenirsen senin kızlarını o böceğin gıdası olmaktan Allah’ın emri ve Pirim’in himmeti ile kurtarayım” deyince kral can u gönülden yemin billah eyleyip durur. Hemen Saltık Bay-ı Veli fukaralarına “Allah’ı zikredin” deyip 70 adet gönlü yaralı dervişleriyle def ve kudümlerini çalıp bayrak ve sancaklarını kaldırıp Saltık Veli tahta kılıcını kılıfından çıkarır, “Niyyetu’l-gaza” deyip bir papaz kılavuz ile Dobruca sahrasında kral kızlarının direğe bağlı olduğu yere [266b] varıp kızları kurtarıp bir yerde saklar. Kendisi direğin dibinde durur. Sıcak şiddetlenince Dobruca sahrasından yedi başlı bir ejder gıjgırıp kuyruğunu yukarı doğru kaldırıp eski alışkanlığı üzere direğe yakın gelince hemen Sarı Saltık Sultan fukaralarına işaret edip def, kudum, boru ve zil çalınca ejder direk dibine yakın geldiğinde Saltık Bay Sultan; “Ey eşi benzeri olmayan Rabbim” deyip dal-satır olup, “(Bütün) alemler içinde bizden Nuh’a selam” [Saffat, 79] ayetiyle bir naraya yol buldurup ejderin aşağı kellesine bir tahta kılıç nice vurursa kelle yuvarlanıp bir kılıç darbesi daha vurup bir kellesini keser. Hemen ejder kuyruğunu çekmeye çalışır, ancak Hüda’nın emriyle çaresiz kalıp dört başıyla kaçar. Ardı sıra Şeyh Saltık Sultan ejderi koyarak ardından gider. Ejder can acısından mağarasına girer, Şeyh de ardınca girip dört kellesini daha keserken ejder Şeyh’i kucaklayıp sıkar. Şeyh de: “Ey Koruyucu, Müstean Allah” deyip arkasını mağaranın bir tarafına dayar. Şeyh’in vücudunun kayaya girdiği yer hala açık seçik bellidir. İki mübarek elleri ve iki kutlu ayaklarının kayaya tesir ettiğinin izleri açıkça bellidir. Daha sonra ejderin gücü ve dermanı kalmayıp Saltık Sultan’ı koy verir. Adı geçen Sultan eli kan, kılıcı kan, sinesi üryan, dilinde Hazret-i Kur’an okuyarak fukaralarının yanına gelip kralın iki kızını yanına alıp Dobruca kralına gitmede. Daha önce kızların bağlı olduğu direğin dibinde Şeyh Hazretleri ejderin üç kellesini kesip ardı sıra kova giderken beri tarafta kılavuzluk ile gelen papaz ejderin iki kulağını ve bir dilini kesip seğirderek Dobruca Kralı’nın önüne kulakları ve dilleri bırakıp; “Müjde olsun Kral’ım, ejderi öldürüp kızları kurtardım, işte delilleri” diye yalan söyler. O anda Saltık Sultan da Kral’ın kızlarıyla gelip tahta kılıcı kanıyla Kral’ın huzuruna kor. Kral kızları bağırlarına basıp; “Ejderi kim öldürdü?” diye sorar. Kızlar da gerceği, Saltık Bay Sultan’m öldürdüğünü bir bir anlatırlar. Mel’un rahip ısrarcı olup; “Elbette ben öldürdüm” der. Saltık Sultan der; “İmdi ey Kral! Ejder öldürmek keramettir. Bu rahip ile beni bir kazana koyup su icinde fokur fokur kaynatın. Hangimiz ejderi öldürdü ise pişmeyip kurtulur. Yalan söyleyip ben öldürdüm diyen kebap olur” diye bu şekilde meydan okuyunca dinsiz rahip bu söze razı olmaz ama Kral: “Öyle olsun” der. Pravadi batısında Kazan Balkan’ı demekle bilinen o Balkan’da bir kazan içine su doldururlar. Başka rahipler Saltık Sultan’ın ellerini ardına bağlayıp kazana korlar. Dervişler de papazı sağlamca bağlayıp kazanın içine korlar. Kazanın altına ateş yakarlar. Alev alev Nemrud ateşi içinde iki can kaynamada. Beri Anadolu tarafında Kırşehri’nde Hacı Bektaş-ı Veli, mendiliyle bir kayayı silip; “Saltık Muhammed’im ıztırapta terlemededir. Hak elinden tuta, yardımcısı ve destekcisi ola” dediğinde kayadan tuzlu su akardı. Hala Hacı Bektaş-ı Veli tuzu o günde meydana geldi. Daha sonra kazanın ağzını açıp gördüler ki Saltık Bay Sultan ter içinde kalıp “Ya Hayy” ismini çekmede. Mel’un rahip ise pelte olup ancak kemikleri ve siyah ruklesi kalmış. Dobruca Kral bu hali görünce Şeyh’in ayaklarına kapanıp şehadet parmağını kaldırıp içtenlikle Sübhan’ın kölesi olup çevresindekilerden o saat yedi bin adam ile İslam’a geldiler.” (Evliya Çelebi, 2008b: 2/158-162).
Bu menkabe Arnavutluk-Kruja’daki efsaneden birçok motif ile farklıdır. Ancak ana tema olarak tahta kılışla ejderha öldürme ve buna bağlı olarak Kral’ın kızlarını kurtarma vb. gibi, bazı benzer motifler söz konusudur. Bulgaristan’daki olay daha zengin motiflere sahiptir.
Aktarılan bu menkabede “Şeyh’in vücudunun kayaya girdiği yer hala açık seçik bellidir. İki mübarek elleri ve iki kutlu ayaklarının kayaya tesir ettiğinin izleri açıkça bellidir.”ifadelerinin bir başka benzerini Arnavutluk-Kruja’da, Sarı Saltık’ın elini kayaya vurduğu yerden akan sudan halk içip hastalarına içirdiğini kayıt altına aldık.
Günümüzde Kaliakra’da yaşayan halk Sarı Saltık’ı ve aktarılan bilgileri Arnavutluk-Kruja’daki halk kadar bilmemekte ve Sarı Saltık’a sahip çıkmamaktadır. Kaliakra’nın yerleşim yeri olmaması, turistik yer olarak geziliyor olması da Sarı Saltık’ın bilinmemesinin önemli sebeplerindendir.
Sarı Saltık ile ilgili Arnavutluk-Kruja’da bahsedilen menkabe ve efsanelerde genel olarak Sarı Saltık’ın ejderhayı tahta kılıçla öldürmesi önemli bir motif olarak değerlendirilmelidir. Sarı Saltık’a tahta kılıcı Hacı Bektaş-ı Veli vererek, Rum Ülkeleri’ne mücadeleye, fethe göndermiştir (Duran, 2005: 95a).
Tahta kılıç semboliktir. Veli dediğimiz kişiler halkın ihtiyaçlarını gideren, kalp kırmayan, yardımsever kişilerdir. Tahta kılıcı iki açıdan ele alabiliriz. Birincisi kalp dahi kırmayan velilerin kılıç ile gezmeleri özellikle İslamiyet ile tanışmamış topluluklar için korkutucu bir araç olabilir. İkincisi ise; alperen-gazi veliler halka İslamiyet’i aktardıktan sonra halkın İslamiyet için delil istemeleri üzerine, veliler bu delilleri keramet vasıtasıyla göstermektedirler. Tata kılıç bir keramet aracıdır. Halk bu kerametleri gördüğü zaman veli olan kişiye inanır ya da inanmaz. Sarı Saltık ile ilgili aktarılan olaylarda Sarı Saltık’ın gösterdiği kerametin sonucunda İslamiyete inanan büyük kitleler söz konusudur. Tahta kılıç ile ejderha öldürme menkabeleri yüzyıllardır anlatılagelen menkabelerdir. Saltıkname’de bu konular ile ilgili ayrıntılı örnekler söz konusudur.22
“Velîlerinin ortak bir yanları da, tahta bir kılıca sahip olmaları, bununla yerine göre ejderha, yerine göre kâfirlerle savaşarak onları öldürmeleridir. Bu motif, menâkıbnâmelerden başka Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlatan ilk devir vekayinâmelerinde bile vardır. Tahta kılıç, hemen hemen XIII.-XV yüzyıllarda yaşamış ve bir kısmı ilk Bektaşîler arasında kabul edilen adları geçen şahısların, velilik yönlerinin yanında bir de gazilik tarafları olduğunu, kâfirlerle mücadele ettiklerini göstermektedir. Türk efsâne, destan, hikâye ve masallarında bol miktarda rastlanan bu motifin, özellikle Bektaşîliğe mal olmuş velîlerin menkabelerinde de yer aldığı müşahede olunmaktadır. Ejderha ile mücadelesi anlatılanlar, başta San Saltık olmak üzere, Hacım Sultan, Otman Baba, Koyun Baba ve Demir Baba’dan ibarettir. Ancak Bektaşî velîsi olmadığı halde ejderha ile mücadelesi nakledilen başka şahısların da yer bulduğu olmuştur.” (Ocak, 2005: 178-180-225)
Sarı Saltık’ın fetihler için gittiği Romanya-Babadağı ve diğer ülkelerde buna benzer efsane örnekleri yer almaktadır. Saltıknâme’nin de birçok kısmında ejderha örneğine yer verilmiştir. Halk Sarı Saltık’ın ejderhayı öldürmesinden dolayı onu büyük, yüce, kutsal kişi olarak tanımlamaktadır. Efsanede ejderhanın üç başlı ya da yedi başlı olması ve bir insanın bu ejderhayı öldürmesi kerametvâri bir olaydır. “Keramet; velilerden zuhur eden olağan üstü hal, bir yetkiye dayanarak iş yapmak anlamlarına gelmektedir. Keramet mucize gibi tabiat kanunlarıyla açıklanamayan olağan üstü ve sıra dışı bir olaydır. İçerik açsıından mûcizeden farklı değildir; aralarındaki fark meydana geliş şekliyle ilgilidir. Mûcize peygamberlerden, kerâmet tam olarak ona bağlı olan velîlerden zuhur eder. Ancak peygamber peygamberliğini iddia eder ve bunu ispat için mûcize gösterir. Gösterdiği mûcize ile inanmayanlara meydan okur. Peygamberi örnek alan velî ise velîlik iddiasında bulunmadığı gibi kimseye meydan da okumaz. Birinde mûcizenin izharı, diğerinde kerâmetin zuhuru söz konusudur.” (Uludağ, 2002: 265)
Arnavutluk-Kruja’da Sarı Saltık halkı müşkil bir durumdan kurtarmasından dolayı toplum tarafından kahraman modeline-kalıbına girerek halk tarafından kısa zamanda sevilmiş ve itibar görmüştür. Yüzyıllardır Sarı Saltık’ın unutulmamasının, onun ile ilgili bilgilerin nesillere aktarılmasının önemli sebeplerinden birisi budur. Performans Teori Kuramı’na göre alan çalışmasında Kruja’daki Sarı Saltık ile ilgili kayıtlar, yukarıda bahsedilen halkın muhayyilesindeki tarihi Sarı Saltık ile örtüşmektedir. Kruja’da yüz yıl önce halkın anlattığı Sarı Saltık menkabeleri, efsaneleri, inanışları günümüzde halkın hayalinde canlı şekilde yaşamaya devam etmektedir.
Sarı Saltık’ın Makamı-Ayak İzi Ziyaretgâhı
Halk Sarı Saltık’ın ejderhayı öldürmesinden dolayı onu büyük, yüce, kutsal kişi olarak tanımlamaktadır. Bu sebeple Sarı Saltık’ın yaşadığı mekanlara da kutsaliyet arz etmişlerdir. Sarı Saltık’ın kutsal olarak kabul edilen makamı halkın ifadelerine göre 1176 metre yükseklikte dağın zirvesindedir. İnsanlar bu makama ziyarete sürekli gitmektedirler. Genel olarak Balkanlar’daki Sarı Saltık makamlarına bakıldığı zaman dağların ya da sakin yeşillik yerlerin seçilmiş olduğu görülmektedir. Dağ tarihimizde birçok anlamları içermesi sebebiyle özellikle sığınak, koruyucu, inziva yeri olmasından dolayı seçilmektedir.
“Dağın tepesinde, yaklaşık 600 metre yüksekte, bizim olduğumuz yerden, Bektaşilerin türbe ve tekkesi görünüyordu, ki ona Sarı Saltık derlerdi. Oraya çıkmak için kırk beş dakika lazımdı ama yerliler orayı öğrenince on beş dakikalık yer oldu. Sarı Saltık’ın bulunduğu tepeye, çevredekiler “Aziz Leş ve Aziz Spiridyon” olarak da adlandırırlar. Tüm Bektaşi dervişleri arasında en tanınmışı, Krujalıların misafir ettiklerinden en gurur duydukları Sarı Saltık’tır, en kerametvari olayların tek azizi olarak bilinir.” (Harapi, 1993:1)
Sarı Saltık’ın halk arasında bilinen kahramanlığı dağa yansıyarak Ali Berat Alptekin’in “İnsan Asıllı Dağ Efsaneleri” başlığı altında yer alan örneklerin içerisine dahil edilebilir. İnsan Asıllı Dağ Efsanelerinde; tabiattaki birçok varlık insan ve insan ile ilgili olaylarla bütünleşmektedir. İnsan dağa, taşa, kuşa vb. birçok varlığa dönüşmektedir. Dağ da bu dönüşümde özel bir yere sahiptir. Halk düşüncesini, anlattığı efsanelerini dağın yapısına, yetişen bitkilerine bakarak, kahraman şahısla birleştirmektedirler (Alptekin, 2012: 177). Bu bilgiler ile ilgili olarak Sarı Saltık ile ilgili Arnavutluk-Kruja’da şu olay anlatılmaktadır:
“Sarı Saltık’ın ayak bastığı yerler, “Kutsal İzler” olarak da adlandırılır. Krujalı Hüsen Y. Kavaçi bana şu yazıyı iletme fırsatı oldu: ‘Sarı Saltık Baba dervişin aşırı sıcaklıktan ötürü teri yere dökülmüştü, orada ‘Aziz Leş’ denen bir çiçek açtı. Çok güzel kokusu olan bu çiçek, Nevruz’dan iki hafta öncesinde açmaya başlar. İlginçtir ki ‘Aziz Leş’ denen bu çiçeği Krujalılar her ne kadar kendi bahçesinde yetiştirmek için alsalar da Sarı Saltık Makamı hariç hiçbir yerde açmıyor.” (Harapi, 1993: 2)
Burada bahsedildiği üzere dağın sahibi olarak bilinen Sarı Saltık’ın dağın diğer unsurlarıyla da anılması söz konusudur. Dağ, kahraman ile bilinerek ve kutsallaşarak kült haline gelmiştir. Dağın kült ve inanış haline gelmesinde bölgede bulunan halkın inanışlarını, ritüellerini yaşatmaya devam etmeleri ve bunları unutmamaları önemlidir. Halkın Sarı Saltık’ı unutmadıklarını gösteren bir başka delil ise; Sarı Saltık’ın Arnavutluk-Kruja’da bulunan heykelidir. Hazırladığımız doktora çalışması kapsamında Sarı Saltık’ın Balkanlar’da gezilen yedi ülkedeki makamları arasında sadece Arnavutluk-Kruja’da heykeli bulunmaktadır. Sarı Saltık’ın heykeli dağa yapılmıştır. Bu heykelin önünde Sarı Saltık için halk kurban kesmektedir.
Bahaeddin Ögel Türk Mitolojisi adlı çalışmasının “Türk Düşüncesinde ve Geleneğinde Dağlar” başlığı içerisinde dağların ibadet yeri olarak kullanılmasından ve Kutadgu Bilig’de bunun üzerinde durulduğundan bahseder (Ögel, 1995: 426). Kutadgu Bilig’de: “Velîkin ewürdi bu dünyâda yüz- Turup tağka kirdi köňül kıldı tüz” (K.B.3147) geçmektedir (Kaçalin, 2008: 167).
Kutadgu Bilig’de bu içeriğe benzer birden fazla beyit yer almaktadır. Özellikle bir insanın kahraman, yiğit vasfını alabilmesi için dağlara çekilerek kendisini dinlemesi gerektiği aktarılmaktadır.
Ögel; “Mezarlar, türbeler, dağlar ve dağ evliyaları” başlığında: “Hun çağında ve daha sonraları, hakanlar ile büyük prenslerin mezarlarının, büyük dağlar üzerinde bulunduğuna dair, bazı bilgiler bize kadar gelmektedir. Hazar Baba, Elazığ’daki gölcüğün yanında, yükselen yüce bir dağın adıdır. Anadolu’da da, evliya ve ermişlerin adlarını taşıyan, pek çok yüce dağ vardır. Bu inanış, Orta Asya ve Altay çevresindeki Türklerde yaygındır.” (Ögel, 1995: 437-438) 23
Hikmet Tanyu Dinler Tarihi Araştırmaları adlı çalışmasında, dağ ile ilgili geniş bilgilere yer vermiştir. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetteki dağ kültünü ayrıntılı şekilde açıklamaktadır. Arnavutluk-Kruja’da Sarı Saltık Makamının yer aldığı dağ Sarı Saltık Dağı olarak anılmaktadır. Bu makama ve dağa Hristiyan, Müslüman farklı milletler ve dinler ziyarete gelmektedirler. İslamiyet’te dağlara yüklenilen anlamı Hristiyanlık’da da görmekteyiz. Kutsal Kitaplarda aktarılan dağ isimleri bulunmaktadır. Bu dağlarla birlikte halkın yaşadığı önemli olaylar da geçmektedir. Özellikle dağlar peygamberler için vahiy, evliyalar için irşad, halvet yerleri olması açısından değerlendirilmektedir (Tanyu, 1973: 9-15).24
Dağların, tepelerin mutasavvıfların her daim uğrak yeri olarak seçtikleri mekanlar olması tasavvuf içerisinde de işlenmiştir. Nakşi, Kadiri, Halveti, Mevlevi, Bektaşi ve diğer tarikatlerde sessiz, ıssız mekanlar insanın seyr-i sülûk sürecinde bulunması gereken yerlerdir. Dağ, tepe gibi yerler bu yüzden tercih edilir. Bu tarikatlerde dağ, tepe alanlarında yaşanan, aktarılan menkabeler fazladır. Yaşanılan olaylar vasıtasıyla o olayın yaşanıldığı dağ, tepe kutsallık kazanır ve tarih içerisinde kült halinde ritüellerle yaşatılır. Bu düşüncemizi Arnavutluk-Kruja’daki Bektaşilerin anlattıkları Bektaşî menkabelerindeki örneklerle destekleyebiliriz. Ayrıca Hacı Bektaş-ı Veli Menakıpnamesi’nde aktarılan bazı menkabelerdeki olayların dağlar da geçtiğine dikkat edilebilir. Hacı Bektaş-ı Veli ile Sarı Saltık’ın karşılaştıklarını aktaran menkabenin yeri Arafat Dağı’dır. Vilâyetnâme’de Hırkadağı Menkabesi de dağların kullanımı ile ilgili başka bir örnektir (Gölpınarlı, 1995: 36-44).
Buna ek olarak; Hacı Bektaş-ı Veli’nin inziva yeri olduğu bildirilen Arafat Dağı’nın eskiden beri birtakım ziyaret ve adaklara, dualara sahne olduğu bilinmektedir (Ocak, 2005: 114-118). 25
Bu bilgiler dahilinde Sarı Saltık’ın adının dağa verilmesi, dağın ve çevresindeki diğer unsurların Sarı Saltık adıyla anılması halkın Sarı Saltık’a yükledikleri değerin, inancın bir sonucudur.
“Bu inançtan ötürü Kruja’nın yerlileri kendi efsanelerine bağlı kalırlar. Onların dayanak noktası dağın tepesindeki mağaranın varlığıdır. Bu efsaneye bu mağara ile inanırlar. Bu platonun üzerinde üç ev bulunur. Gelen hacılar için ayrılan kısım, Sarı Saltık’ın makamını korumak için sorumlu dervişler için ayrılan kısım ve gelen genel ziyaretçi için ayrılan bir kısmı barındırır. Mağaranın girişi gün batımında bu yerleşkelerin solunda kalır. İçeriye geniş bir taş merdivenden inilir ve içeride Aziz’in türbesi yer alır. Her tarafı burada ölmüş derviş mezarları ile çevrilidir. Çok soğuk ve temiz bir su yuvarlak biçimli bir taştan mağaranın bir kısmından dökülmektedir. Bu taş karpuza benzer. Bu taş üzerinde çakılmış bir bıçak şekli vardır. Türbenin arkasında yarım metre genişliğinde bir çatlak vardır. Uzun ve derindir. Sonuç olarak dağın en yüksek yerinde en eski kilise kalıntıları bulunmaktadır. Bu tasvirden anlaşılıyor ki, sahneleme harikadır. Genel inanış bu araçlardan dolayı şüphesizdir. Yaşanan her olayın aslı, araçları vardır. Kruja da yaşayan yerlilerin Bektaşi olanları senede bir defa mutlaka mağarayı ziyaret etmek zorundadırlar. Oraya öğleden sonra çıkarlar ve geceyi orada geçirirler. Hayat suyu orada hiç eksilmez. Silah atışları doğan günü selamlar. Misafirler dağda yirmi dört saat kalırlar. Çarşamba günü sadece kadınlara ayrılmıştır.” (Degrand, 1901: 242-243)26
Degrand’ın yukarıda Sarı Saltık’ın makamı ile ilgili aktardıkları günümüze kadar muhafaza edilerek gelmiştir. Ancak yapılan son çalışmalarda ziyaretgah yerinin bölümü dörde çıkarılmıştır. Dördüncü bölüm Bektaşi din adamları için ayrılmıştır (Lala, 2015: 227). Sarı Saltık için yer alan kabir, dağın giriş tarafında gri mermer ile kapalı bir boşluk kısımdadır. Buraya merdivenlerle inilir. Merdivenlerle inilen kısmın sonunda Sarı Saltık için gelen insanların mum ya da fitil yaktıkları küçük bir oda gibi yer vardır. Buradan aşağı inildiği zaman beş mezar daha yer alır.27 Bu mezarlar yıllarca Sarı Saltık’ın bulunduğu bu makama hizmet etmiş muhiblerdir. Muhib Bektaşiler’de yer alan bir kavramdır. Muhib olmak için belirli manevi makamlardan geçmek gerekir ve bunun için de zaman gerekir. Yerine getirilmesi gereken kriterler getirildikten sonra gizli bir yemin veren kişi muhib kabul edilebilir.28
W.F.Hasluck Bektaşî Tetkikleri adlı kitabında: “Sarı Saltık ve ejder hikayesinin yeri Kroja gösterilmektedir. Kahramanın adının katılması da şüphesiz, Arnavutluk’un bu kısmında bilhassa etkili olan Bektaşî tarikatına yakıştırılmalıdır. Kroja’da ejder gündüzleri bir mağarada, geceleri kilisede yaşıyordu. Müslüman kahramanı tarafından prenses kurtarılmış ve ejder “ehl-i sünnet” usûlünce öldürülmüş, sonra kahraman da mağarayı mesken tutmuş, sonunda memleket halkının kendi hayatına kast etmek üzere fesat kurdukları haberini alıncaya kadar mağarada kalmıştır. Bu sözü işitince üç geniş adımda uzaklaşmıştır ki bunlardan her birinden bir ayak izi kalmıştır. Bu menzillerin her birinde, vefat ettiği yer olan Korfu’ya kadar birer tekke yapılmıştır.” Çalışmanın devamında Hasluck Degrand’ın aktardığı olaydan bahsetmektedir (Hasluck, 2000: 96). 29
Arnavutluk-Kruja’daki Sarı Saltık’ın ayak izi, Sarı Saltık’ın dağda bulunan Makamı’na giderken yol üzerinde Makam’a yaklaşık olarak yarım saat uzaklıkta bir tepededir. Degrand ve Hasluck’un bahsettikleri üzere Sarı Saltık ejderha olayından sonra yaşadığı Kruja Dağ’ında rahatsız edilince gitmeye karar verir. Kruja’daki dağdan Kruja’nın merkezine doğru inerken ayağını günümüzde küçük bir ibadethanenin bulunduğu tepedeki yere basar. Bu ayak izi günümüze kadar muhafaza edilerek gelmiştir. Ayak izinin etrafı kapatılarak ziyaretgah yeri olarak kullanılmaktadır.30 Ziyaretçiler, Kruja Dağı’ndaki Sarı Saltık Kabrine ziyaretten önce Sarı Saltık’ın ayağını bastığı bu yere ziyarete gelirler. Buradaki ziyaretlerinden sonra dağa çıkarlar. Çalışmamızın “İnanış ve Ritüeller” kısmında burada yapılan uygulamalara örnekler verilmiştir.
Sarı Saltık’ın Makamı ve Ziyaretgâhı’nda Gelişen İnanç, Ritüeller
Arnavutluk-Kruja’daki Sarı Saltık’ın Makamı ve Ayak İzinde yaptığımız halkbilimi alan çalışmasında halk inanışlarının ortamlar üzerinde ritüeller ile desteklendiğini, iki kavramın bir bütün olarak değerlendirildiğini gözlemledik. İnanç ve ritüel kavramları halkbilimi alan çalışmalarında bütün olarak ortaya çıkan zengin içerikteki kavramlardır. Bu kavramlar yapılan çalışmalarda görüldüğü üzere birbiri ile değerlendirilen, yorumlanan kavramlardır.
İnanç; 1. Allah’a, bir dine veya insanüstü bir güce inanma, iman. 2. Bir düşünceye bağlı bulunma. 3. Görüş, kanaat (Ayverdi, 2011: 1422) şeklinde açıklanmaktadır. Ritüel ise; Bir din veya inanç sitemine ait ibadet, ayin, merasimler ve bu esnada uyulması gereken usul ve kurallardır (Ayverdi, 2011: 2624).
Ritüel inanılan olgunun işlenmiş, uygulamaya geçilmiş şeklidir. İnsanoğlu herhangi bir olguya inandığı zaman, inandığı olgunun gerekliliği olarak uygulama yapmak durumunda kalır. İnancın gerekliliği olan uygulama yapma, ritüelleri doğurmaktadır.
“Ne zaman kendinizi sıkıntıda hissederseniz, iyi mekânlara, türbelere, evliyalara gidin. O gidilen türbedekiler sizin sıkıntılarınızı bilirler. Bu yüzden insanlar makamdaki taşları öperler, farklı inanışlar uygularlar. Bu uygulamalarla kalplerini rahatlatırlar. Aslında insan fark etse, kutsal kendisidir, içinde olandır. İnsan bu yüceliği fark ettiği zaman kalbini de büyütür.”31
Boratav, ‘100 Soruda Türk Folkloru’ adlı kitabında inanç kavramını halkbiliminde kazandığı anlam açısından değerlendirmektedir. “Halkbilimi, belli bir toplumun eski dinlerinden miras alıp kendi çağının şartlarına uygulayarak yaşattığı yeni dininde, yaşam şartlarının gerektirdiğince yeni biçimler, yeni içerikler ve anlatışlarla oluşturduğu inanışlarla ilgilenir.” (Boratav, 2013: 13)
Boratav çalışmanın devamında inancın ve inanca bağlı olarak gelişen ritüellerin yani uygulamaların halk edebiyatı ürünleriyle belgelendiğini, halk inanışlarının töreler, törenler niteliğindeki işlemlerle biçimlendiğini ifade eder (Boratav, 2013: 14-15). Bu çalışmamızda görüldüğü gibi, Sarı Saltık’ın Makamı’nda gerçekleştirilen uygulamaların kaynağı efsaneye, menkabeye inanmadır. Halk Sarı Saltık için “Vazifeli Derviş, Asker, Sahib-i Karadat (keramet sahibi)” demektedir.32 Bu ifadelerin söylenme sebebi Sarı Saltık ile ilgili aktarılan menkabe ve efsanelerde Sarı Saltık’ın göstermiş olduğu kahramanlık ve cesarettir. Halk arasında anlatılagelen menkabe, efsane, memorat gibi kavramlar halkın inanma ve inandığı olgulara karşı gerekli uygulama bilincini arttırmaktadır.
Kruja’da Sarı Saltık Makamı’nda önceki yıllarda yapılan inanca bağlı ritüellere yenileri eklenerek inancın devamlılığı sağlanılmıştır. Ayrıca Kruja halkı özellikle ağustos-eylül ayı arasında dağa çıkmaktadırlar. Ağustos ayından itibaren “Sarı Saltık’ı Anma Günleri” başlamaktadır. Ağustos ayında anma günlerinin başlamasının sebebi, Sarı Saltık’ın dağdan ayrıldığı ayın menkabelere göre ağustos ayı olmasıdır.33 Bu aylar dışında ziyaretler devam etmektedir. Halk atalarından duyduklarına göre; Sarı Saltık’ın makamının yani dağın, iyiliklerin, huzurun birleştiği, buluştuğu bir yer olmasından dolayı dağa gidip dua ettiklerini ifade etmektedir.34
Arnavutluk-Kruja’da Anılan Sarı Saltık ve Bilinen Kerametleri başlığının içeriğinde yer alan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sarı Saltık’ı Anma Günleri ile ilgili aktarılan bilgiler bizi XVII. yy.’a götürmektedir. Bu törenlerin XVII yy.’da Sarı Saltık için yapılmaya devam edildiği anlaşılmaktadır.
Michael Kiel, Sarı Saltık’ı Anma Günleri’ne bağlı olarak yapılan ziyaretlerin 1967’ye kadar, her yıllık 22 Ağustosta gerçekleştirildiğini ifade etmektedir (Kiel, 2000: 37).
Sarı Saltık için yapılan uygulamalar ülkede uygulanan rejimlere bağlı olarak 1970’li yıllarda seyrekleşmiştir. “ Eskiden ağustos-eylül tarihleri için türbeye gelen halk öğleden sonra üst taraftaki kayalıklara çıkıp eğlenerek geceyi geçirir ve güneşin doğuşunu silah atarak karşılarlar imiş. Komünizm ile Sarı Saltık’ın Makamı’na ziyaret yasaklanmıştır, ancak buna rağmen insanların ömürlerinde en azından bir kere gitmeleri gerekliliği inancına devam edilerek ziyaretlerin devamlılığı sağlanılmıştır. Mondi Dedebaba bu dönemde kutsal yerleri ancak birkaç kişi olarak ziyaret edebildiklerini söylemektedir. Şüphesiz güneşin silahla karşılanması günümüzdeki Sarı Saltık Günleri’nde tamamen ortadan kalkmıştır. Komünist sistemden sonra Bektâşî Dünya Merkezi türbeyi restore ederek yeniden faaliyete açmıştır.” (Bartl, 1998: 184)35
Komünizm rejiminden sonra insanlar ziyaretlerini istedikleri şekilde gerçekleştirmektedirler.
Günümüzde halkın Sarı Saltık’ı Anma Günleri ile ilgili yaptıkları uygulamalar ise şu şekildedir:
“14 Ağustos-14 Eylül arası her yıl “Sarı Saltık Günleri’’olarak burada kutlanılmaktadır. Bu zaman aralığında insanlar dağa çıkıp kurban kesmektedirler.
Dağa, Sarı Saltık’ın yaşadığına inanılan mekana özellikle gelenler ve getirilenler:
1-Yeni doğan bebekler,
2-Normal hastalığa sahip olan ya da ruh hastalıklarına, sıkıntılara sahip olanlar,
3-Hasta olmamak ve sıkıntıya maruz kalmamak için her yaşta insan.
Kurban edilen hayvanın başı makam denilen heykelin orada bırakılıp, hayvanın vücudu yoksullara dağıtılmaktadır. Kurban kafasını bırakmalarının sebebi: “Biz geldik, buradayız. Yaptığımız hayır bilinsin.”diyedir. Makamda da kurban başı vardır. Bunun özel bir sebebi yoktur.
İnsanlar dağın içerisinde yer alan sudan bir şişe doldururlar. Bu suyun kutsal olduğuna inanırlar. Sarı Saltık’ın elinin değdiğine inanıldığı için kutsaldır. Dertlere, hastalıklara iyi geldiği halk arasında bilinir. Bu dağa Sarı Saltık’ın makamını ziyaret etmeye gelen kişiler genellikle şu ritüelleri yaparlar:
1-Kurban
2-Dağı gezme, ziyaret etme
3- Dilek, Hacet Namazı ve dua.
4-Kutsal sudan içme ve sudan yanına alma.
5-Mum yakma. (Mum yakma geleneğini çoğu Arnavut Müslümanlar yapmaktadır. Dışarıdan gelen insanlardan yakmayan olmaktadır.)
Halk buraya doğa güzelliğinden ve Sarı Saltık’ın Makam’ına ziyaret için gelmektedir. Çok ülkeden gelen vardır. Farklı milletlerden ve dinlerden özellikle Hristiyanlardan gelen çoktur. Onlar da ziyaret edip Sarı Saltık’ın kutsiyetine inanmaktadırlar. Onlar da kurban kesip, mum yakmaktadırlar. Buraya yakın bir kilise de var. Müslümanlar da orayı ziyaret etmektedirler.
Mum yakma ile ilgili olarak Saltıkname’de, Sarı Saltık Rahiplerin gündüz Mesih Mumu yaktıklarını gördüğü zaman: “Ben de bir mum yakayım. Muhammed mumu olsun, ta kıyamete kadar yansın. Gece-gündüz hiç sönmesin. Nice gazilerin canı, O’na pervane olsun. Yalnız siz ihmal edip yağını eksik bırakmayın. Fitile gerek olmasın. Bu diyara, Sünni ve adil padişahlar hükmetsin. Bu onların devletinin mumudur. Bu yandıkça onlar mutlu olsunlar,” dedi (Demir-Erdem, 2013: 279). Sarı Saltık’ın makamlarında mum yakma geleneğinin buraya dayandırılması mümkün olabilir.
Bektaşiler dağda meydan zikri yapıyorlar. Bu zikir Bektaşi usulüne göre yapılmaktadır. Ben burada sorumluyum ama zikri diğer babalar yaptırıyor. Ayrıca insanların çoğu Sarı Saltuk’un hayatını bilmeden geliyor. Sarı Saltık’ı efsanelerde ve rivayetlerde kutsal gördükleri ve duydukları için ziyarete gelmektedirler. Ayrıca burası “Bektaşilerin Kutsal Yeri” olarak da bilinmektedir.36
Bu aktarılanlarda halk Sarı Saltık’ı ziyaret ederken mum yakma ritüelini sık şekilde gerçekleştirmektedir. Bunun sebebini Bektaşiler şöyle açıklamaktadır:
“Bektaşiler Kruja’da güneş batımında Sarı Saltık’ın ruhu için bir mum yakarlar. Her gün buraya Bektaşi Merkezi’nden güneş batımına doğru mum yakmaya gelirler. Bektaşiler gündüz çalışırlar, akşam dualarını yaparlar. Gün batımında semada nur artar, bu yüzden mum yakarlar. Mum yandıkça, bakileşir ve mum yakanlar da mum gibi baki olurlar. Mum eridikçe etrafı aydınlatır ama kendisi erir ve biter. Dervişler de böyledir. Kendilerinden geçtikçe, Allah onlara tecelli eder. Kalp gözleri açılır.”37
Ayrıca 24 Ağustos’ta çoğu Hristiyanların, Bektaşilerin, Sarı Saltık için yukarı dağa çıktığı aktarılır. Dağda organizelerin yapıldığı, insanların içlerinden dua ederek mum yaktıkları görülür. Ortalık bu şekilde yapılan mumlarla dolmaktadır. Ama bazı kişiler, genellikle mum yerine fitil alıp kandil yaktıklarını söylemektedirler. Bunu yapma sebeplerinin ise; mumun hızla erimesi ve kandilin daha kalıcı şekilde varlığını sürdürmesidir. Ayrıca kandilin Müslümanları muma göre daha çok temsil etmesidir. Bu şekilde yapan insanlar özellikle Sarı Saltık’ın makamında yakacakları kandili ya da kandili yakacak zeytinyağını kendi evlerinden çıkarmaya dikkat etmektedirler. Bunun sebebi, evlerine bereket, huzur gelmesi içindir.38
Kabirde ya da makamda yakılan mumun özelliği ile ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi “Sarı Saltık Baba Sultan Ziyaret Yerinin Özellikleri” başlığında: “Temiz ırktan (Peygamber soyu) olup Hacı Bektaş-ı Veli izniyle ilk defa Rumeli’ye ayak basan Saltık Bay Muhammed Buhari oldukları yukarıda Babadağı şehri özelliklerinde ayrıntılarıyla yazılıdır. Ama bu mahalde gömülü olmasının sebebi yine kendilerinin vasiyeti ile yedinci tabutu Edirne sahibi İdriv Ban bu mahalde Yanko tapınağı içine defn etmesidir. 400 seneden beri bütün milletlerin ziyaret yeridir. Ve o zamandan beri nurlu kabri üzerinde bir an bile yanan çerağı sönmemiştir. Bir kaç kere Yahudi taifesi giyecek değiştirip yanan çerağını söndürmek istemişlerdir. Ancak “püf dediği dem nefesi tutulmuş, tam son nefesini vereceği zaman parmak kaldırıp İslam ile şereflenmişlerdir. Bunlardan biri IV. Murad Han zamanında türbedar idi, diye tanıklık ettiler. Hala o kandili mübarek başları tarafında hizmetçileri [170b] yağ koyup yakarlar ki, Baba’nın türbesini aydınlatır. Nice kere koyun yağı koymayı unuturlar, ancak nice günler yine çerağı yanar. Büyük bir tapınak türbede gömülüdür. Gerçi Bektaşi Tekkesi’dir ama evkafı zayıf olduğundan dervişleri azdır ama adakları çok gelir.” (Evliya Çelebi, 2008a: 1/627).
Mum yakma geleneği; Sarı Saltık’ın Babadağ Romanya’daki Makamı’nda günümüzde eskisi kadar kuvvetli olmasa da devam etmektedir. Türbedarlar halkı mum yakmamaları için uyardıklarını ancak halkın bu uyarıları dinlemeyerek mumları yaktıklarını ifade etmektedirler. Eskiye nazaran bu geleneğin azaldığı görülmektedir.
Sarı Saltık Anma Günleri dışında halkın Sarı Saltık’ın yaşadığı makamı ziyaret ettiği zaman makamın yer aldığı dağın iç kısmındaki yere eşyalarını bıraktıkları ifade edlmektedir. Eşyalarını bırakan kişiler, bırakılan eşyaları biraz beklettikten sonra almaktadırlar. Kıyafetleri bırakmaktaki amaçlarının, bırakılan kıyafetleri giyecek şahısların bu kıyafetler vasıtasıyla huzur, mutluluk bulmalarıdır. Bunun dışında halk; Sarı Saltık’ı ziyaret ederken iyiliklere, güzelliklere bu makamın vesilesiyle nail olmak için, gündelik hayat için dualar etmektedir. Küçük bebekleri, çocukları ruhları küçüklükten huzur, ferah bulsun diye bu makama getirmektedir.39
Bektaşiler yaptıkları faaliyetlere ritüel yerine mistik olaylar demektedirler. Farklı, mistik yaptığımız faaliyetler vardır. Bunların birçoğu Bektaşilere hastır. Bektaşi olmayan insanlar bilemez. Özel Sarı Saltık Tepesi için yazılan şarkılar bile vardır. Yapılan ayinlerde şarkılar da söylenir. Ayinlerde deveden yapılmış kıyafetler de giyerler. Eski zamanlarda, 25 Ağustos’ta kadınlar-erkekler dağa çıkıp halka yapıp oturarak Sarı Saltık için şarkılar söylerler, güzel kokulu çiçekleri güneşe doğru atarlarmış. Sarı Saltık için söylenilen eskilerde gazeller varmış.40
Sarı Saltık için söylenilen örnek bir gazel için şu bilgi yer almaktadır: “Sarı Saltuk Dede Bektaşi nazım türlerinde az zikredilen bir kişidir. 1852’de ölmüş Kruja’daki tekkenin yanında defnedilmiş olan Arnavut Bektaşi şairi Abdullah Melçani ondan bahseder. ‘Do behem derviş me aba-Aba İle Derviş Olacağım’ kasidesinden bir parça aşağıdadır.”
Do bohem derviş me Aba Aba ile derviş olacağım
Shipirtim tžim do tža bej xhaba Boşa ruhu kuracağım
Per tyn Sari Salltek Baba Din için Sarı Saltuk Baba
Te them medhrin tžende, ya shah Senin ihtişamını anlatmak için ey Şah!
Te Them bukrin tžende, ja nur! Senin güzelliğini anlatmak için ey Nur! (Mićijević, 2004: 103)
Bu gazeller ile ilgili Arnavutluk Bektaşiliği üzerine doktora çalışması hazırlayan Avni Lala Bey: “Bektaşi Dergilerinde ve Sarı Saltuk ile ilgili Arnavutça iki tane kitapta gazellere ve şarkılara rastladığını ancak bu kutlamalarda Sarı Saltık ile ilgili söylenilen Arnavutça gazellerin Türkçe yazılan çizilen şeylerden farklı olmadığını, Sarı Saltık’ı Anma Günleri’nde bilinen manada Sarı Saltuğu öven ve yücelten gazeller ve şarkılar söylendiğini” ifade etmektedir.41
Halk Sarı Saltık’ın Makamı’nı İslam Dini’nde yer alan önemli günler içerisinde ziyaret etmeye dikkat etmektedir. Alan çalışmasında bunun ile ilgili görüşülen bir kişi şunları aktarmaktadır: “Benim akrabalarım Aşure Günü’nde Sarı Saltık’ın dağdaki ve Kruja’nın girişindeki ayak izinin olduğu makama ziyarete giderler. Aşure Günü önemli bir gündür. Halk arasında duaların kabul olunduğu önemli, kutsal bir gündür. Bu kutsal günü kutsal bir mekâna giderek değerlendirmek gerekliliğine inanırlar. Kruja halkı kutsal gün ve gecelere önem verir ve bu konulara sahip çıkar.42 Önemli günlerden olarak görülen yılbaşı günü halk Sarı Saltık’ı ziyarete gitmektedir. Yılbaşı günü ziyarete gitmelerinin sebebini, hayırlı bir yıl geçirme isteğinden ötürü diye ifade etmektedirler. 43
Dünyanın birçok yerinde yer alan türbeleri, makamları ziyaret eden insanların ziyaret ettikleri mekanları ziyaret etme amaçları vardır. Örneğin Romanya-Babadağı’nda dağın başında mezarı bulunan Koyun Baba’ya; evlenmek isteyenler, huzur bulmak isteyenler, şifa bulmak isteyenler vb. gibi isteklerden ötürü çıkmaktadırlar. Dağa çıkan insanlar Koyun Baba’nın mezarı etrafında bulunan ağaçlara dilekleri için bez, çaput, kıyafet bağlamaktadırlar. Koyun Baba’nın kabrinde yapılan başka bir ritüel de; ilk defa Koyun Baba’nın mezarına ziyarete giden bir kişi mezarın etrafından bir taş alır. Bu taşın alınmasındaki niyet, Koyun Baba’nın mezarını ikinci ve üçüncü sefer ziyarete gidebilmek içindir.44
Bu olayı, Sarı Saltık’ın Kruja’daki Makamı’nda yer alan dağın duvarlarını kazıyarak ortaya çıkan sıvayı saklayıp, hastalandıkları zaman suyun içine karıştırarak içmeleri şeklinde görebilmekteyiz.45
Sarı Saltık Makamı’nı ziyaret eden insanların genel olarak Makam ile ilgili gerçekleştirdikleri inanış ve ritüeller:
1-Halk tarafından kutsal kabul edilen hastalıklara şifalı su olarak bilinen sudan içme, hastalıklarına sürme, (Müslüman olmayanlar da bunu yapmaktadırlar)
2-Evlenmeden önce ve evlendikten sonra Makam’a ziyaret ve dua etme,
3-Hamile kalamayan bayanlar yedi gün boyunca Makam’a ziyarete gitme,
4-Bektaşi mekanında zikir geleneği,
5- Türbede bağış yapma, dua etme, dua isteme,istiare namazı kılma, ya da başkasına kendi dileği için Hacet Namazı kıldırtma,
6-Sarı Saltık’ın ruhuna kurban kesip, bağışlama
7-Eşya bırakma, bekletme,
8- Mum yakma, Bektaşiler tarafından özellikle güneş batımında mum yakma, (Mum yakma geleneğini çoğu Arnavut Müslüman yapmaktadır. Dışarıdan gelen insanlardan yakmayan olmaktadır)
9- Kandil yakma-kandil için zeytinyağını evden çıkarma,
10- Sarı Saltık için gazeller şarkılar okuma,
Dağa, Sarı Saltık’ın yaşadığına inanılan mekana özellikle gelenler ve getirilenler:
1-Yeni doğan bebekler,
2-Normal hastalığa sahip olan ya da ruh hastalıklarına, sıkıntılara sahip olanlar,
3-Hasta olmamak ve sıkıntıya maruz kalmamak için her yaşta insan.
Bu olaylara örnek olarak aktarılan bazı inanış ve ritüeller şunlardır:
“Sarı Saltık’ın Korfu Adası’ndan geldiğini duydum. Sarı Saltık geldiğinde bu bölgede su yokmuş ve salgın hastalık varmış. Sarı Saltık hem suyu hem de salgın hastalığı halletmiştir. Dağda pınardan akan su buna örnektir. Değnekle vurduğu yerden su fışkırmıştır. Günümüzde de insanlar o suyu hastalıkları için içiriyorlar, hasta olan kısımlarına sürüyorlar. Sağlıklı olmak için de içiyorlar.46
“On yıl önce biz yaşadık bu olayı. Sarı Saltık’ın makamını ziyaretteydik. Bir kız getirdiler. Ağlıyor, baygın gibi. Kız çok kötüydü, hastaydı. Kızı içeri makama soktular. Biz hepimiz geri çekildik ve beklemeye başladık. Yarım saat kızı içeride tuttular. Biz de kız için dua ettik. Kız dışarı çıktığında gayet normaldi. Geldiği gibi değildi. Hatta gülüyordu. Benim de oğlumun depresyonu vardı. Kruja’nın merkezinden dağa kadar yalın ayak, dua ederek çıktı. Mesafe bayağı uzun ki, arabayla ancak çıkılmaktadır. İki günde bir dağa çıktı. Şimdi daha iyi. Kruja’da insanlar Sarı Saltık’a, türbelere çok inanıyorlar. Ağustos ayında hep Sarı Saltık’a gidiyorlar. Sarı Saltık’ın mezarının burada olduğuna inananlar da vardır.’’ 47
“Sakat, topal kişileri Sarı Saltık’ın makamına götürüyorlar. Bu götürülen kişilerin sonradan iyileştiklerini duyuyoruz. Kızım da sınava gitmeden önce ziyaretini yapıp, sınava öyle gitti. Bu şekilde sınavına huzurlu girmiştir. ”48
Aktarılan bu inanış ve inanışa bağlı ritüeller halk tarafından veli olarak bilinen kişilerin makam, türbe gibi kutsaliyet arz ettikleri yerlerde sıkça görülmektedir. Gılles Veinsteın’in yaptığı çalışmada; Kosova’daki Djakovica kentinde bulunan Sadiye tekkelerinden biri olan ‘Tebdil Tekkesi’nde’ menteşeler ile kapıya benzeyen bir tarafı kaldırılan bir sanduka gördüğünü ve özellikle ruh hsatalığına sahip kişilerin bu sandukaya doğrudan uzanarak geceyi sandukanın içerisinde geçirebildiğini (Veinstein, 2011: 128) aktarmaktadır. Bu örneğin benzerlerine Sarı Saltık’ın Kruya’daki makamında da rastlamaktayız. Halkın her kesiminden insan gittiği türbedeki ya da makamdaki şahısa dua ederek, yardımlarda bulunarak ondan kendisi ve ailesi için beklentiye girmektedir.
“Bir oğlan Sarı Saltık’ın dağdaki yaşadığı yerde bulunan çeşmenin aktığı yere geldi. Biz şöyle inanıyoruz: Suyun aktığı yer, Sarı Saltık’ın elini koyduğu yerdir. Bu gelen çocuk aklını kaybetmiş. O sudan içmeye başlamış. Zamanla çocuğun aklı yerine gelmeye başlamış. Soru sormaya başlamış. “Ben neredeyim? falan diye.” Unuttuklarını hatırlamaya başlamış. Su yaz, kış akar, kesilmez. 1300’lü yıldan beri su akar. Biz eskilerden öyle duyduk. Bu su kutsaldır. Bu yüzden sudan alır, evlerimize götürür, içeriz.”49
Kruja’daki Makam’da yaşanıldığı gibi farklı türbe ve makamlarda da buna benzer olaylar yaşanılmaktadır. Veinstein’in aktardığı bir diğer adet buna örnektir. Evliyanın mezarına kapla su getiren halk, gece boyunca evliyanın mezarı üzerine bırakılan kaptaki suyu hastasına içirir. Aynı şekilde hastanın atleti veya başka bir kıyafeti bir gece boyunca mezarın üzerine bırakılır ve sonra hastaya giydirilir (Veinstein, 2011: 128).
Yukarıda yaşanılan olayda görüldüğü üzere, suyun halk tarafından kutsal olduğuna inanılması sonucu hasta çocuğa içirilmesi ve sonucunda şifa beklentisine girilmesi gözlemlenir. Hasta olan kişinin atlet bırakması olayı Sarı Saltık’ın Kruja’daki Makamı’nda da görülen bir ritüeldir.
Sarı Saltık’ın ayak izinin bulunduğu ziyaretgâh için de birçok inanış ve ritüel söz konusudur. Ziyaret yerinin görevlisi bu mekan ile ilgili şunları söylemektedir:
“İki yıldır buranın türbedarıyım. Bu vazife bana dedemden kaldı. Sarı Saltık gibi dervişlere inanıyorum. Biz çok zengin bir aileydik. Babamın bir gün eli kesildi. Çok acı çekti. Yakında olan bir derviş geldi ve babamın eli için kurban kestirdi, dua etti. Babam iyi oldu. Ben bunu yaşadım. Bu dervişlerin iyiliklerini unutamayız. Deniz üzerinden gelmişler, nice fetihler yapmışlardır. Bizim hükümetle aramızda çok kavgalar oldu. Diyorlar ki: “Tekkeler, makamlar olmasın. Sadece camiler olsun, halk için yeterlidir.” Komünizm işte. Yıkıp, kül etti, her şeyi. Biz insanlar biriz. Neden böyle oluyor. Çok üzülüyorum. Kruja çok huzurlu, inançlı bir şehirdir. Ben babamdan bu vazifeyi öğrendim. Önceden rejimden dolayı bu kutsal mekânlar hep kapalıydı. İnsanlar dinlerini yaşayamadan göçtüler. Birçok dini meseleyi sonradan, yeni öğreniyoruz. Ağlayanlar buraya geldikleri zaman susuyorlar ve huzura eriyorlar. Bu makama gelen insanların yaptıkları bazı inanışlar ve ritüeller vardır. Gelen insanlardan bazıları şunları okur:
1-Besmele
2-Lâilâhe İllâllâh Muhammedür-Resûlullâh
3-Üç kere Allahû Ekber
Bunları dedikten sonra yere kapanıp, ayak izini öperler. Çok uzun durmazlar. Uzun Kur’an okuyan pek yoktur. Kalplerinde ne istekleri varsa, dua ederler. Devamında ise, mum yakarlar. Sadaka niyetli para veren de çok olmaktadır.50
“Eski zamandan duyduğumuza göre Sarı Saltık; dağın tepesinden aşağıya doğru, yani düzlüğe basarak inmiştir. Basarak indiği için bastığı yerlerde ayak izleri oluşmuştur. Bu ayak izleri insanlar tarafından kutsal bilinmektedir. Kruja’nın girişinde Sarı Saltık’ın makamındaki ayak izi de bunlardan birisidir. Dağın yamacından inerken duyduğumuza göre, görülmez ara yerde de ayak izi vardır. Bu Kruja’nın girişindeki ayak izinin bulunduğu makama özellikle felçli kişileri, ruhsal hastalıklı kişileri götürüyorlar. Ziyaretten sonra, tedavi bulanları duyuyoruz. Makama yeni evlenenler de huzurlu bir evlilikleri olsun diye, gidiyorlar. Bu makamı ve ayak izini görmeye Kruja’nın köylerinden gelen insanlar vardır. Özellikle gelenler arasında Bektaşiler yer almaktadır.”51
Halkbilimi alan çalışması kuram ve yöntemlerine bağlı olarak performans icra teorisi ve gözlem tekniklerine göre Ziyaretgâh’ta yaptığımız çalışma sonucunda; Sarı Saltık’ın ayak izinin bulunduğu camekan kısma insanların ellerini sürüp sonrasında elleriyle yüzlerini, vücutlarını sıvazladıklarını gözlemledik. Neden bu şekilde yaptıklarını sorduğumuz zaman genel olarak halkın; Sarı Saltık’ın ayağının da kendisi gibi kutsal olması ve o kutsallığın kendilerine geçerek, korunacakları düşüncesine sahip olmalarıdır. Bunu Sarı Saltık’ın Makamı’nın bulunduğu dağdaki mekanlara da yapmaktadırlar. Sarı Saltık’ın dağdaki Makamı’ndaki odaya girerken kapıyı ve Bektaşi dedelerinin asılı olan fotoğraflarını öpme, ziyaret bitiminden sonra kapıdan çıkarken sırtlarını içeriye dönmeden çıkma ritüellerini uygulamaktadırlar. Bunları yapma sebepleri olarak da, büyüklerinin saygıdan dolayı böyle uyguladıklarını ve kendilerine de bu şekilde öğrettiklerini ifade etmektedirler. Bunlara örnek olarak:
“Sarı Saltık’ın ayak izini çocuğumun üzerine sürüyorum. Belalardan korunsun, huzurlu olsun diye.”52
“Sarı Saltık’ın ayak izinin bulunduğu yerdeki kayalık olan taş sertmiş. Sarı Saltık bastığı zaman kaya, yumuşamıştır. Bu şekilde yumuşayan kayanın üzerinde Sarı Saltık’ın ayak izi kalmıştır. Bu ayak izini bir daire içinde muhafaza ediyorlar. Günümüzde ziyarete gelen insanlar ayak izinin içine para atıyorlar. Ayak izinin bulunduğu kalıba ellerini sürüp, vücutlarına, başlarına, hasta olan yerlerine sürüyorlar. Aklınıza Sarı Saltık’ın ayak izinin neden burada kalmış olduğu gelebilir. Bu mekan dikkatinizi çektiyse Kruja’ya giderken geçilen bir yol güzergahı ve geçiş yoludur. Herkesin rahat gelebileceği bir yerdir. Dağ gibi zor bir yer değildir. Sarı Saltık buraya geldiğinde yanında iki dervişi varmış. Birlikte tepeye yani dağın bulunduğu ilk makama çıkmışlar. Sarı Saltık sonra dervişlerine: “Siz, yukarı çıkmakla sürekli uğraşmayın, ben aşağıya ayak izimi bırakayım. Siz orada kalın ve vazifeli olun. O yere halkın gelebileceği bir mekan kurun. Gelen halkı, eğitin, halka yardımcı olun. “demiştir. Bu makam sonraki zamanlarda zarar görmüştür. İran’ın, Türkiye’nin, Arabistan’ın maddi desteğiyle burası tekrardan tamir ettirilmiştir.”53
Halkbilimi alan çalışmasında derlediğimiz bu bilgiler ile gündelik hayattaki inanış ve ritüellerin halkın hayatında ne kadar önem arz ettiğini ve insanların ritüelleri uygulamak için ihtiyaç hissettiklerini gözlemlenmiştir. “Ritüel sayesinde insan, umudunu yeniler; dinginliğe kavuşur. Bir türbeye gitmek, hayallerin peşinden koşmak demektir. Türbe ve orada bulunan ağacın insanoğlunun arzularını doyuracak tüm potansiyelleri üzerinde taşıdığına inanılır.”(Karakaş, 2014: 172)
Arnavutluk-Kruja’da Sarı Saltık adı ile anılan her mekanda inanış ve ritüellerin yapıldığı gözlemlenilmiştir. Doktora çalışmamızda; Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde yoğun olarak bahsedilen Sarı Saltık’ın Romanya-Babadağ’daki makamına günümüzde ziyaretlerin genel olarak turistik amaçlı olduğunu ve Sarı Saltık’ın Makam’ına ziyaretlerin sık olarak gerçekleşmediğini gözlemledik. Ziyarete gelen kitle diğer şehirlerden özellikle Bektaşi-Alevi kitledir. Babadağ’ın halkı ziyarete çok gitmemektedir. Ancak Arnavutluk halkının Kruja’da Sarı Saltık’ın makamına yaptıkları ziyaretleri, bu ziyaretlerdeki inanç ve ritüellerini devam ettirmeleri Sarı Saltık’a sahip çıktıklarını, onu unutmadıklarını göstermektedir. Özellikle Sarı Saltık’a yoğun ziyarete giden kesimin Bektaşiler olması da önemlidir.
Sonuç
Halk tarafından ziyaret edilen ve kutsal kabul edilen türbe, makam, ziyaretgâh yerleri insanların inandıklarının uygulama alanlarıdır. Halkın her kesiminden insan gittiği türbedeki ya da makamdaki şahısa dua ederek, yardımlarda bulunarak ondan kendisi ve ailesi için beklentiye girmektedir.
Arnavutluk-Kruja’daki dağda yer alan Sarı Saltık Makam’ı, Kruja’nın merkezine yakın yerde bulunan Sarı Saltık Ziyaretgâh’ı Arnavutluk ve diğer ülkelerin yoğun olarak ziyaret ettikleri mekanlardır. Bu mekanlara birçok farklı dine ve inanışa sahip insanlar ziyarete gelmekte ve kendi inançlarına uygun olan ritüellerini gerçekleştirmektedir. Yapılan halkbilimi alan çalışması sonucunda Arnavutluk-Kruja’daki Sarı Saltık Makamı, Ziyaretgâh’ı kapsamındaki yazılı kaynaklar genel olarak günümüzde halkın aktardığı sözel kaynaklarla uyuşmaktadır. Halk aktarılan bu sözel kaynaklı efsanelere ve inanışlara inandığı ve saygı duyduğu için Sarı Saltık’ın makamına önemli gün geceler dışında da sürekli ziyarete gitmektedir.
Makam ya da türbe sahibi kişiler belirli güçlere sahiptirler. İnsanlar tarafından kutsal kabul edilen bu kişilerin türbeleri ya da makamları etrafında yer alan her nesne de kutsal kabul edilmiştir. Bu güçlerini halka gösterme yolunda çevrelerinde kullandıkları eşyalar, dokundukları taş, kayalık, dağ vb. mekanlar vefatlarından sonra da halk tarafından korunmuştur. Korunma ile birlikte çok çeşitli inanç ve ritüellere de ev sahipliği yapmıştır. Halk bunlara inanma ihtiyacı hissetmiştir. Sarı Saltık Arnavutluk-Kruja’da ritüeller ile bütünleşerek günümüzde adını yaşatmaya devam etmektedir.
Balkanlar’a Osmanlı öncesi fetih amaçlı giden birçok alperen dervişlerin kabirleri günümüzde halk tarafından bilinmemektedir. Alan çalışmasında Sarı Saltık’ın Makamlarını araştırırken halk tarafından bilinmeyen farklı alperenlerin kabirlerini öğrenme imkanı olmuştur. Ancak özellikle komünizm rejiminin geçtiği yerlerde bu alperenlerin türbeleri yıkılmıştır. Günümüzde korunmaya çalışılan Arnavutluk-Kruja’daki Sarı Saltık’ın makamı gibi yerler azalmaktadır. Kruja’da Sarı Saltık’a sahip çıkılmasında Kruja’da yaşayan halkın Müslüman olmaları ve atalarından tevarüs eden mirasa sahip çıkmaları ön plandadır. Görüşülen kaynak kişiler Kruja halkının inanış ve ritüelleri korumaması, unutması durumunda dininden, dilinden ve kültüründen uzak bir Kruja olacağını ifade etmektedir. Komünizm zamanı bunun acı örnekleri verilmiştir. Bu sebeple halk bilinçlenerek örf, adet, inanış kurallarını devam ettirmeyi kendilerine bir borç bilmektedir.
Kaynakça
ALPTEKİN, Ali Berat (2012). Efsane ve Motifleri Üzerine, Ankara: Akçağ Yayınları.
AYVERDİ, İlhan & v.d. (2011). İnanç Maddesi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, c.2. Yay. Haz. Kerim Can Bayar, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.
AYVERDİ, İ.& v.d. (2011). Ritüel Maddesi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, c.3. Yay. Haz. Kerim Can Bayar, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı.
BABINGER, Franz (1986). Sarı Saltık Dede, İ.A. MEB. c.2, İstanbul: MEB. Yayınları.
BARTL Peter, (1998). 1878-1912, Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslümanları, çev. Ali Taner, İstanbul: Bedir Yayıncılık.
BORATAV, Pertev.Naili. (2013) 100 Soruda Türk Folklorü, Ankara: BilgeSu Yayınları.
ÇAĞLAYAN, Bünyamin (2014). “Alexandre Degrand Tarafından Kruja’da (Arnavutluk) Derlenen Sarı Saltuk Efsanesi”, Balkanlara Gidişinin 750. Yılında Uluslarası Sarı Saltuk Gazi Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Edirne.
DEGRAND, Jules Alexandre Theodore (1901). Souvenirs De La Haute-Albanie, Paris: Rue-Bernard Palissy Yayınları.
DEMİR, Necati ve ERDEM, Mehmet Dursun (2013). Saltıknâme, İstanbul: UKID-Alioğlu Yayınları.
DEMİR, Necati (2015). Sarı Saltık Gazi, İstanbul: Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları
Duran, Hamiye (2007). Vilayetname, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
EVLİYÂ ÇELEBİ b. Derviş Mehemmed Zıllî (2008a). Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi-2, Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff, Zekeriya Kurşun, İbrahim Sezgin, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
EVLİYÂ ÇELEBİ b. Derviş Mehemmed Zıllî. (2008b). Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi-3, Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
EVLİYÂ ÇELEBİ b. Derviş Mehemmed Zıllî. (2011c). Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi-8, Haz. Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Robert Dankoff, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1995). Manakıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî “Vilâyetnâme”, İstanbul: İnkılâp Yayınları.
Hadžıjahić, Muhamed (2010). “Zbornik Radova, Tri Etape U Historijatu Tekija Na Vrelu Bune U
Blagaju (Bogomilska, Bektašijska i Halvetijska)“, Mostar: Muftijstvo Mostarsko Medžlis Iz Mostar Yayınları.
Harapi, Zef M. (1933), “Sarı Saltık”, LEKA dergisi, C.5-1, Arnavutluk.
Hasluck, Frederick William (2000). Bektaşi Tetkikleri, Çev: Ragıp Hulusi, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Hasluck, Frederick William (2012). Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve İslam, C.I, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Hasluck, Frederick William (2013). Sultanlar Zamanında Hıristiyanlık ve İslam, C.II, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
İsen, Mustafa (2001). “Hasan Kaleşhi” TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), C.24, İstanbul.
Kaçalin, Mustafa Sinan (2008). Yûsuf Hâs Hâcib, Kutadgu Bilig Metin, KTB/e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10716,yusufhashacibkutadgubiligmustafakacalinpdf.pdf.
Kaleşi, Hasan (1967). “Arnavut Söylentilerinde Sarı Saltuk”, Sesler Aylık Toplum Sanat Dergisi, S. 3, Makedonya.
Karakaş, Rezan (2014). “Siirt Halk Kültüründe Kutsal Ağaç ve Türbeler”, Millî Folklor, S. 102, Ankara.
Kiel, Michael (1978). “Babadağ-Dobruca’daki Sarı Saltık Türbesi Tarihi ve Mimari Kısa Notlar”, GDAAD, S.6-7, İstanbul.
Kiel, Michael (1980). “Sarı Saltık ve Erken Bektaşilik Üzerine Notlar”, Çev: Fikret Elpe, TDAD, S.2, İstanbul.
Kiel, Michael (2000). “Bektaşi Ocağı’nın Arnavutluk’taki Kuruluş Tarihine Dair Not (1567-1568’de Kaydedilen Kruja’daki Sarı Saltuk Dede Ocağı”, Çev. Cemal Çakır, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, C.VI/13, Ankara.
Kiel, Michael (2002). “Sarı Saltuk”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA) C.36, İstanbul.
Kiel, Michael (2002). “Kruja” TDV İslam Ansiklopedisi (DİA) C.26, İstanbul.
Lala, Avni (2015). “Arnavutluk’taki Bektaşi İnanç ve Ritüellerinin Sosyolojik Analizi”, Doktora Tezi, Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Din Sosyolojisi Bilim Dalı.
Michel, Robert (1909). Mostar, Prag: Bellman Yayınları.
Mićijević, Senad (2004). Blagaj, Mostar: Slovo-Mostar Yayınları.
Ocak, Ahmet Yaşar (2005). Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul: İletişim Yayınları.
Ocak, Ahmet Yaşar. (2011). Popüler İslâm’ın Balkanlar’daki Destani Öncüsü Sarı Saltık, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Okiç, Tayip (1952). “Sarı Saltuk’a Ait Bir Fetva”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.1, Ankara.
Ögel, Bahaeddin (1995). Türk Mitolojisi II, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Popovic, Aleksandre (1995). Balkanlarda İslam, İstanbul: İnsan Yayınları.
Tanyu, Hikmet (1973). Dinler Tarihi Araştırmaları, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.
Uludağ, Süleyman (2002). “Keramet”, TDV İslam Ansiklopedisi (DİA), C.25, İstanbul.
Veinstein, Gilles (2011). Osmanlılar ve Ölüm, İstanbul: İletişim Yayınları.
Sözlü Kaynaklar
1-Baki Dollma, Kruja, 79, Üniversite, Yazar, 19.08.2015.
2-Baba Mondi, Tiran, 57, Dünya Bektaşi Merkezi’nin Başkanı, 20.08.2015.
3-Arjan Gjikola, Tiran, 34, Master, Öğretmen, 17.08.2015.
4-Aykuna Hoppe, Tiran,35, Doktora, Akademisyen, 17.08.2015.
5-Baba Halil Curri, Fushe Kruja, 69, Lise, Kruja’daki makam sorumlusu, 17.05.2015
6-Sadıg Balla, Kruja-Vjec, 66, Ünversite, Ekonomist, 17.05.2015.
7- Shpetim Sela, 42, Mamurras-Kruja, Lise, Esnaf, 18.05.2015.
8- Olsi Pengili, Kruja, 38, Üniversite, Kruja Belediyesi’nde çalışıyor, 15.04.2016.
9- Lindita Herri, Vjec-Kruja, 50, Lise, Esnaf, 19.08.2015.
10- Arbis Herri, Vjec-Kruja, 24, Üniversite, Öğrenci, 19.08.2015.
11- Genç Çitozi, Kruja, 48, Lise, Telekom’da çalışıyor, 17.08.2015.
12- Avni Lala, Arnavutluk, 32, Üniversite-Doktora, Araştırmacı, 12.07.2016.
13-Nurten Mahmudi, Tulça-Romanya,35,Üniversite-Master, Tulça Türk Birliği’nde çalışıyor, 26.05.2016.
14- Hyrije Hysa, Vjeco-Kruja, 62, Lise, Esnaf, 21.08.2015
15- Hyrije Veseli, Kruja, 57, Lise, Esnaf, 21.08.2015.
16- Kujitim Hysa, Vjeco-Kruja, 66, Lise, Esnaf-Muhib, 21.08.2015
17- Neki Emini, Erseka-Kruja, 71, Ortaokul, Türbedar, 20.08.2015.
18- Artan Kullaj, Karca-Kruja, 45, Lise, Teknisyen, 20.08.2015.