Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu konu, haklarında epeyce konuşulmuş ancak yine de konuşmak ve tahlîl etmek için çok yönleri olan iki bölümden oluşmaktadır:
1.Rumeli İnsanı
2.Peygamber Sevgisi.
Rumeli kelimesi Osmanlılar tarafından değişik anlamlarda kullanılmakla beraber, Çanakkale Boğazı’ndan Tuna Nehri’ne, Adriyatik sahillerinden Viyana kapılarına kadarki geniş sahayı kapsar. Bugünkü Avrupa coğrafyası içinde mütalaa edilen bu sahalara Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Sırbistan Romanya’yı da içine alan on iki ülkenin tamamı ve bazı ülkelerin belirli kısımları da içine girer.[1]Şemsettin Sami Fraşeri ise Rumeli’yi: “…eski Trakya, Makedonya, Tesalya bölgeleri ve Mora Yarımadası’ndan maadası ve bazan sadece Makedonya ve Trakya, yani Edirne ve Selanik vilayetleriyle, Manastır ve Üsküp cihetleri…” şeklinde izah etmektedir.[2]
Rumeli İnsanı Osmanlı İmparatorluğunun idarî, dînî, tasavvufî, ilmî gibi toplumsal hayatın birçok alanında çok belirgin bir yere sahipti. Osmanlılar’dan önce de ferdî ve muvakkat şekillerde İslam dîninin izlerine ve müslümanlara rastlanmış[3] ise de Rumeli veya Balkanlar İslamı başta Osmanlı öncesi bölgeye yayılan gönül fatihleri olan mutasavvıf zümreler ve daha sonraları Osmanlı’nın askerî açıdan gelip fethetmesinden sonra kabul etmiştir.[4] Osmanlı’nın kuruluş yıllarından itibaren değişik vesîlelerle Rumeli’ye yerleşen tasavvufî zümreler Rumeli insanının İslam hamurunu aşk şerbeti ile yoğurmuşlardır. Ordulardan daha önce boş ve tenha arâzilere yerleşen sufîler bir taraftan Allah rızası için gelip geçenleri doyurmuş, diğer yandan da gayret, samimiyet, feragat ve mütevâziliklieriyle etraflarındaki insanların gönüllerine girip onların manevî ihtiyaçlarına hitap ederek onları din ve hakîkate davet etmişlerdir.
Rumeli insanında Peygamber sevgisi İslam dininin aşk boyutu ağır basan bir ortamda gelişmiştir. Başlangıçtan itibaren Rumeli insanında Peygamber efendimizin portresi şöyle çizilmiştir: “ Muhammed a.s. bütün insanlığa, alemlere rahmet olarak gönderilmiş; bütün insanlara din, dil, ırk farkı gözetmeksizin çok şefkatlı ve merhametli davranmış; Allahu Teala ona şöyle hitap etmiş; “ ve gerçekten sen çok büyük bir ahlak üzerindesin”.[5] Ve kezâ şöyle buyurmuş: “ Allahın senin üzerindeki lütfü çok büyüktür”[6], Allahu Teala diğer tüm nebî ve rasüllerine ismiyle nidâ ettiği halde O’na-ikram ve tâzîm kasdıyla, “ey nebî”, “ ey rasul”, diye hitap etmiştir.[7] Ashaptan ona iman edeceklerine ve yardım edeceklerine dair Allahu Teala söz almıştır.Allah O’nu bir gece Mescid-i Harem’dan Mescid-i Aksa’ya yürütmüştür.Peygamberlerin tamamına imam olmuştur. Onu yüksek göklere ve en yüce makama çıkartarak onurlandırmıştır. Allah’a yakınlaşmanın yolu Peygamber sevgisinden geçer, onun için Peygamber ef. ismi zikredildiği zaman yer yer ayağa kalkılır, yer yer de kendine çeki düzen verip salavat getirilir. Bundan dolayıdır ki cami kitabelerinde, mezar taşlarında, tekke duvarlarında peygambere karşı bu aşkı ifâde eden şiirler yazılmıştır. Kalkandelen Harabati Baba Tekke’sinde, Harabati Baba kabrinin bulunduğu mekanın duvarında bu sevgiyi ifade eden çok güzel bir nefes yazılıdır:
“Bahr-ı himmettir Muhammed, ebr-ı ihsandır Ali
Mihr-ı hikmettir Muhammed, mah-ı irfandır Ali
Fahr-ı Alemdir Muhammed, Şah-ı Merdandır Ali
Cevher-ı candır Muhammed, nuru imandır Ali.”
Rumeli’de eskiden olduğu gibi bugünde Hz. Peygamber’e karşı sevgi, saygı ve İslam dininin aşk boyutu devam etmektedir. Belirli yerlerde bu boyut bilinerek, belirli yerlerde ise Balkanlar insanının hayat anlayışına yerleşen değerler olarak yaşanmaktadır. Rumeli insanında Peygamber sevgisinin ifade edildiği bir hayli alanın içinde Peygamber efendimizle ilgili yazılan şiirler ve mevlid geleneğini ön sıralarda yer almaktadır. Burada Hz. Peygamber’i ve ona karşı sevgiyi konu edinen bazı şiir örneklerinden ve mevlid geleneğinden biraz söz etmek istiyorum.
Hz. Peygamberi konu edinen şiirler
Osmanlı devletinin Rumeli’de siyasî bakımdan gelişmesini bir süre sonra da kültürel gelişmeler izledi. Siyasî anlamda şehir ne kadar geliştiyse bir süre sonra aynı oranda kültürel gelişme de tabiî bir sonuç olarak kendini gösterdi. XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rumeli fetihleriyle büyük ölçüde balkanlar’da mekan tutan siyasî yapı, bu kez oralarda kültürün gelişip serpilmesine imkan hazırlamıştır. Nitekim İstanbul fethedilmeden önce de Rumeli’de yer alan Serez, Vardar Yenicesi, Üsküp, Manastır, Selanik, Belgrat, Prizren, Priştine, Ergiri,İşkodra önemli kültür merkezleri haline gelmişti. Yeni bir dinin itikadı ve kültürüyle oluşan bu merkezlerde gelişen bir hayli sanat dalından şiir ve edebiyat ön sıralarda yer almıştır.
Osmanlı döneminde Rumeli’de yetişip Osmanlı alfabesiyle yazan şairlerin işledikleri temel konu hiç şüphesiz dînî karakterdir. Dînî, didaktik ve millî izler taşıyan şiirlerin hemen de hepsinde Hz. Peygamber’in mürşitliği ve ona karşı sevgi hakkında beyitler yer almaktadır. Bunun dışında sadece Hz. Peygamberi öven na’tlar da oldukça çoktur. Biz burada, Mostar’da doğup, Osmanlı Rumeli’sinin birçok yerinde vazîfede bulunan ve İstanbul’da vefat eden Hersekli Ârif Hikmet (1275/1839-1321/1903)’in bir Na’t-ı Şerîf’inden bazı beyitler örnek olarak göstereceğiz[8]:
“ Huda’nın en büyük ihsânı sensin yâ Rasûlullâh
Benim her derdimin dermanı sensin yâ Rasûlullâh.
Cihan medehûs-ı hayrettir zuhûr-ı mu’cizâttan
Tarîkat ehlinin bürhanı sensin yâ Rasûlullâh
N’ola arş olsa ferş-i südde-i bâb-ı inâyâtın
Saâdet mülkünün sultanı sensin yâ Rasûlullâh”.[9]
XVII. asrın ikinci yarısı ile XVIII. asrın ilk yarısında yaşamış Rahovets’in etrafındaki köylerden olan Derviş Hasan[10] bir şiirinde tarîkatın Hz. Peygamber’in aşkındaki sırları keşfetmekten ibaret olduğunu söylemektedir:
“Tarikatin e kom gjet- Tarikatı bulmuşumdur.
Osht Esrari Muhammed- Esrarı Muhammettir”.[11]
XVIII. asrın ikinci yarısında faaliyet gösteren şairler arasında yer alan İpekli Molla Derviş’te “ Medet Emni Na Harohet”( Medet Adımız Unutuluyor) şiirinin ilk kıtasında Allah’tan rahmeti Hz. Peygamberin ümmeti olarak istemektedir. O şöyle diyor:
“Qeter s’kemi teton jemi- Başka yoktur bunlarız
Gjynahqar rob e dim jemi- biliyoruz günahkar kullarız
Muhammed ymmeti jemi- Muhammed ümmetiyiz
Myna rahmet ti bon Allah- Bize rahmet eyle Allahım”[12]
Tahir Efendi Boşnak, “Emni Vehbie” (Vehbie ismi) adlı şiirinde Hz.Peygamber’e salat e selam gönderip şöyle diyor:
“Bismillahirrahmanirrahim-
Tue nis I thash une Allahu’lazîm-Başlarken ben dedim Allahu’l-azîm
Thash me ty elhamdulillahil-kerim- Seninle dedim elhamdu lillahi’l-kerim
Koft salat Pejgamberit hem koft selam-Salat olsun Peygambere hem çok selam
Edhe alit qi me ty jan kan mudam-Hem de seninle devamlı olan âline
Çynqi shkove Ti Muhammed Mustafa- Madem sen gittin ey Muhammed Mustafa
Neve s’na ban dynjaja hiç vefa- Bize dünyada yoktur hiç vefâ”
Dervish Salih (1820-1890), şeyhi Koçana’lı Mühlis Dede’ye yazdığı bir düvâzdesini şöyle başlamıştır:
“Nurin tand kur ta pashe- Senin nurunu gördüğüm zaman
Me nit pame ashik jam bo- Bir defa görmekle aşık oldum
Kur te pash thira medet- Seni gördüğümde seslendim medet
Knova qifte Ali-Muhammed- Okudum çift Ali-Muhammed”.[13]
Başka bir şiirinde de “ mim” harfinin sırrını anlatırken Derviş Salih şöyle diyor:
“Mim me kone ashik i Hakut- Mim Hakkın âşıkı olmaktır
Si kanil zemra i zdriton- Kandil gibi ışık yapar kalbi
Ai nuk vjen me u ba shybe- Ona şüphe için mahal yoktur
Se nuk o nefsi shejtan- Çünkü nefsi şeytan değildir”.[14]
Sadî tarîkatına mensup Şeyh Emin (1789-1918) “ Thirr me Zemer” (Kalple seslen) isimli şiirin ilk kıtasını şu sözlerle başlamaktadır:
“Thir me zemer e me ashk- Kalb ile aşk ile seslen
La ilahe illallah- La ilahe il-lallah
Muhammed Resulullah- Muhammed Rasulullah”[15]
Melamî tarikatından olan Şeyh Yunus (1848-1909) el yazma halinde bulunan bir şiirinde Hz. Peygamber’in nurunu ve ona karşı sevgi ve saygıyı konu edinmiştir. Uzunca bir şiir olan “Nur Muhammed Mustafaya” dan bazı bölümler:
“Nur Muhammed Mustafaja- Nur Muhammed Mustafa
Kti ymmeti qi I ka ardh- Bu ümmete gelmiştir
Diell e hon e ylli- Güneş, ay ve yıldız
Prej tij nur jan tue marr- Ondan nur almaktadır.
Pejgamberi kti ymmeti- Peygamber bu ümmete
Nur I nurve tue ardh- Nurların nuru olarak gelirken
Shum jazek Per ehli gaflet- Ehli gaflete çok yazık
Rrin ni terr, nur so tue marr- Karanlıkta duruyor nurdan almıyor.
Nur Muhammed Pertej Sivaje- Nur Muhammed Sıvanın ötesinde
Paq tue kon hem paq tue ardh- Temiz iken temiz gelmiş
Paq kush osht paqin e do- Temiz olan temizi sever
Duhet vesh na pak me marr- Biraz anlamamız gerekir.”[16]
XX. asırda Makedonya bölgesinde yaşayan ünlü din adamları ve Osmanlıca şiir yazan şairlerden biri olan Kemal ef. Aruçi (1920-1977), Ağustos 1937’de yazdığı bir şiirinde Rumeli insanının Hz. Peygamber’e karşı beslediği hisleri çok güzel bir şekilde sergilemiştir. Merhum şairimiz “Tulû-i Dîdar-ı Muhammedî”isimli şiirinde şöyle diyor:
“Ey şâh-ı risâlet ve maâlî
Ey nûr-ı nübüvetin meâli
Ey bedr-i münîr-i âsumanı
Ahlak-ü mekârimin kemâli
Dîdarını arz edince artık
Nurlandı ufukların meâli”[17]
Peygamber efendimiz bütün İslamî ilimlerin mevzûu, müessisi ve müdellilidir. Mukevvenatın yaradılışından haşr-ı sûrîye kadar maddî ve mânevî bütün müsbet oluşumlar O’nun rûhâniyeti ve mânevî şahsiyeti etrafında şekillenir. Bu sebeple, diğer müslüman bölgelerde yetişen şairlerde olduğu gibi Rumeli şairlerinde de Rasûlullah bir hayli yerde lafzen veya mânen telmih edilmiştir.
Rumeli’ de Mevlid Geleneği
Rumeli insanı gönlündeki peygamber sevgisini ifade etmek için Peygamber efendimizin dünyaya teşrif ettiği ayda, Rebîülevvel’de, Osmanlı kültür hayatında epeyce yaygınlaşmış mevlid geleneğini ferd ve toplum hayatının bir parçası haline getirmiştir.
İslam dünyasında Hz. Peygamber’in doğumunun ilk önceleri Mısır’da Fâtimiler tarafından kutlandığı bilinmekle birlikte bu kutlamaların sarayda olmasından, buna sadece Kahire’nin tanınmış din adamları ile yüksek mülkî memurların katılmasından dolayı dar bir çerçevede yapıldığı görülmektedir. Hz. Peygamber’in doğum günü nedeniyle düzenli olarak yapılan kutlamaların ilk olarak Müzaferuddin Gök Börü [18] tarafından yapılmıştır. Zamanla bu Atabey’in önemle kutladığı Mevlid Osmanlı devletinin ulaştığı coğrafyalarda bir halk bayramı hâlini alarak epeyce yaygınlaşmıştır.
Kaynaklarda gösterilen Türkçe mevlidlerin ve Mevlid ile ilgili risâlelerin sayısı 200’den fazladır,[19]fakat Osmanlı toplumunun ön planda tuttuğu Mevlid yazarların başında Süleyman Çelebi gelmektedir. Vesîletu’n-Necât ismini taşıyan bu eser yazıldığı tarihten bugüne kadar aynı önem ve değerini korumuştur.
“ Hz. Muhammed’in doğumu bayramı”, ve “ Hz. Muhammed’in doğumu menkıbesi” anlamlarına gelen Mevlid Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Rumeli’de de oldukça yaygınlaşmıştır. Arnavutlarda ve Boşnaklarda XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türkçe olarak okunan Süleyman Çelebi Mevlidi, o yıllarda Nikşiç’li Salih Gaşeviç tarafından boşnakçaya ve Hafiz Ali Riza Ulqinaku tarafından da arnavutçaya tercüme edilmiştir. Hafiz Ali Riza Ulqinaku’nun Mevlidi İstanbul’da 1878 yılında “ Tercime-i Mevlud alâ lisâni arnavud” ismiyle yayımlanmıştır.[20]
Süleyman Çelebi’nin Mevlidi ikinci bir defa Vuçiterneli Tahir Popova tarafından “ Manzumetu’l-Mevlûd fî efdali’l-Mevcûd bi lisâni’l-Arnavud” ismi altında arnavutçaya tercüme edilmiştir. Hafiz Ali Korça[21], Abdullah Simlaku ve Hafiz İbrahim Dalliu[22] gibi ünlü arnavut alimleri Hz. Peygamberin hayatını anlatan mevlitler yazmışlardır.
Rumeli’de mevlit törenleri âdet ve gelenek haline gelip kutsal gün ve gecelerde, sünnet doğum gibi vesîlelerle yapılmış ve yapılmaktadır. Mevlidin ya tamamına yakını veya günün niteliğine göre belirli bölümleri değişik makamlarla aralarında ayetler, ilahiler ve kasideler okunmak suretiyle icrâ edilmektedir. Balkanlarda bugün bile mevlit geleneğinin çok yaygın olması bu toplumun Hz. Peygambere verdiği yüksek değerle ve ona karşı beslenen sevgiyle ilgilidir.
Baştan da söylediğimiz gibi Balkanlarda Peygamber sevgisi sadece zikrettiğimiz bu iki alanla sınırlı değildir. Bu sevgi mezar taşlarında yazılan mısralarda, cami süslemelerinde, çocuklara verilen isimlerde, Hz. Peygamberin ismi zikredildiğinde saygılı davranıp salavat getirmekte ve buna benzer birçok başka hususta yer almaktadır.
Allah’a iman ve Peygamberin yolunu izlemek Rumeli’de Sarı Saltık ve
onun şahsında temsil edilen bütün din âşıkları, Seyyid Ali Sultan, Harabati
Baba vs. gibi sufî âlimlerin döşediği aşk halısı vasıtasıyla kabul edilmiş ve
Balkanlarda yaşayan müslümanların anlayışında günümüze kadar devam etmiştir.
[1] İnalcık Halil, “Rumeli”, MEB İslam Ansiklopedisi, IX,766-773, Ankara 1964; Bazı müelliflere göre Rumeli daha da geniş bir sahayı kaplamıştır. Bkz. P.L. İnciciyan- H.D. Andreasyan, “ Osmanlı Rumelisi Tarih ve Coğrafyası”,Güneydoğu Avrupa Araş. Derg.,sy. 2-3, 1973-74, s.11-88 ve sy. 4-5, 1975-76, s.101-152.
[2] Şemsettin Sami, Kamûsu’l-A’lâm, III,2376-77.
[3] Haciyahiç Muhammed ve bşk. , İslam I Muslimani” Sarajevo 1977.
[4] Barkan, Ö. L. , “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler, Vakıflar Dergisi, Ankara 1942, s.315, 320, 323,324.
[5] Kalem, 68/4.
[6] Nisa, 4/113.
[7] Balkanlarda tazîm ve saygıdan dolayı Hz. Peygamber ismiyle, yani Muhammed a.s., olarak değil de daha çok Hz. Peygamber şeklinde zikredilmiştir. Günümüzde yer yer bu anlayış kalkmış ise de Osmanlı kültürünün bir nebze canlılığı devam eden yerlerde devam etmektedir.
[8] Hersekli Ârif Hikmet’in hayatı ve eserleri hakkında daha geniş bkz. Özgül Metin Kayahan, Hersekli Ârif Hikmet, Kültür ve Türizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987.
[9] Özgül Metin Kayahan, age,s.60.
[10] Rahovets’te Büyük Halvetî Tekke’sinin kurucusu Şeyh Süleyman’ın mürüdüdür.
[11] Pirraku M., “Gjurme te veprimtarise letrare shqipe me alfabet arab ne Kosove”,Dituria, sy. 1-2, s.91.
[12] Pirraku M., agm,s.99.
[13] Salihu Hajdar, Poezia e Bejtexhinjve, Priştine 1987, s.246.
[14] Salihu Hajdar, age, s.261.
[15] Pirraku M., Gjurmime Albanologjike, 1979, IX,207.
[16] Salihu Hajdar, age, s.290-294.
[17] Kemal ef. Aruçi hakkında daha geniş bkz. Aruçi Dr. Muhammed, Kemal Efendi Aruçi, Şiirlerim,Üsküp 1999, s.131-132.
[18] Geniş bilgi için bkz. Pekolcay Neclâ, Mevlid, Ankara 1993.
[19] Pekolcay Neclâ, age, s.40-43.
[20] Bu Mevlid günümüzde de Karadağ ve Kuzey Arnavutlukta okunmaktadır.
[21] Ahmedi Dr. İsmail, Hafiz Ali Korça, Jeta dhe Vepra, Shkup 1989,s.127.
[22] Kaleshi Hasan, Vepra I, s. 63.